ASIL SAHİBİN KENDİ İÇİNDE!

ASIL SAHİBİN KENDİ İÇİNDE!


 

Hafta sonu yapılan Galatasaray Genel Kurulu’nda yaşananlar bana Şevket Süreyya Aydemir’in 27 Mayıs ve İhtilalin Mantığı adlı kitabında yaptığı İhtilal tanımlamasını hatırlattı. Ne diyordu Şevket Süreyya:

 

“İhtilal, toplum yapısında biriken çelişmelerin bir gün patlayışıdır. İyi ya da kötü olduğuna göre değil, şartlar tamam olduğu için ihtilal olur.”

 

27 Mayıs’ta mağdur olan taraf, bu görüşün müdahalenin zeminin oluşturduğunu söylese de Spartalılar’dan beri bu böyledir. Şartlar gerekli zemini oluşturursa malum kaçınılmaz olmuştur.

Aralık ayı içerisinde Tudor’un gönderilip Terim’in getirildiği akşam hiç ortada yokken ve daha 6 ay varken kimine göre erken kimine göre de baskın seçim ilanı ile Özbek bir nevi bindiği dalı kesmiş ve uyuyan devi gıdıklamaya başlamıştı. Özellikle yaz döneminde olağan üstü genel kurul için imza toplayan ve rahatsızlıklarını dile getiren üyeleri, “imza toplayanların hepsi tüydü” diyerek küçümsemesi muhalefeti uyandırmakla kalmadı, koltuğuna da mal oldu.

 

Şahsi kanaatim bu topraklarda çok sık karşılaştığımız “güç sarhoşluğunun” GS Genel Kurulu sürecinde karşılaşılan en büyük hata olduğudur. Direkt olarak bu mesajlar verilmese de algı olarak yaratılan ceketimi koysam seçilir, ben zaten seçileceğim asıl derdim Ocak ve Mayıs’taki borçlar nasıl ödenecek, seçilemezsem benden sonrası tufan anlayışı sabık yönetimin sonunu hızlandıran etkenlerdi.

 

Aslına bakarsanız 2015 Mayıs’ından beri başkanın değişmesi için çok fazla fırsat doğdu. Sportif başarısızlıklar, basketbol şubesinde ders kitaplarına vaka çalışması olarak girecek seviyede yaşanan yönetimsel çöküş, Riva ve Florya satışları vesaire vesaire ama bunlar başkanı götürmezken, Terim’i getirdiği, pahalı ve iyi bir futbol takımı kurduğu, şampiyonluk için büyük favori olduğu bir dönemde gitmesi bizlere yönetimi devirmek için gerekli şartların ancak bu seçimde olgunlaştığını kanıtlar nitelikteydi.

Bu durumda artık GS’nin önüne bakması ve 2018 Mayıs’ında sorunlarını çözme yolunda büyük adımlar atabilecek yetide bir yönetimi göreve getirmesi gerekir. Son aylarda hem konvansiyonel hem de sosyal medyada oluşturulmaya çalışılan “sahipli” kulüp olmanın tek çözüm olduğu algısından da mutlaka sıyrılması gerekir. Bugün bu konuda yazanların hepsi sahiplenilme konusunda büyükler arasında ilk sırada GS’yi yazıyor olabilirler ama camianın bunu engellemek için tüm gücü ile çalışması gerekmektedir. Bugün İngiltere’de sahip ile yönetilen özellikle Liverpool ve Man Utd gibi kulüpler tekrar eskiye dönmek için çabalamakta fakat bir sonuç alamamaktadır. Bir kere iyelik altına giren kulübün geri dönüşü zordur ve makus kaderi amiyane tabirle kucaktan kucağa düşmektir.

 

Bugün Barcelona, Bayern Münih gibi büyük kulüplerin yönetim yapılanmasına baktığımızda kulübün herhangi bir sahibi olmadan da sürdürülebilir başarının geldiğini görebiliriz. Bayern Münih’in yaptığı gibi belirli bir hissenin-toplam 25%- eşit oranlarda sponsorlara satılması (Adidas, Audi, Allianz) ya da Barcelona’da olduğu gibi 200 bin civarında üye ile takımın iyeliğini kulüp üyelerine vermek de bizim kulüplerimiz için çözüm alternatiflerindendir. Takımda hissedar olan taraftarın bakış açısı ile herhangi bir sorumluluğu olmayan taraftarın olay ve durumlara yaklaşımı kuşkusuz farklı olacaktır.

 

Fakat bunun için dernekler kanunu ile yönetilen kulüplerimizin tüzüklerinin de gözden geçirilmesi ve bu tip yapısal evirilmelere adapte edilmesi gerekir. Özellikle 25 milyon taraftarı olduğunu iddia eden büyük kulüplerimizin ortalama 5-6 bin kişi ile seçime gitmesi ve irade belirlemesi tamamen azınlığın tahakkümünden öte bir durum değildir. Ortalama bir Barcelona kongresinde sandığa gelmeyen üye sayısının yarısı bile bizim kulüplerin toplam üyesinin 2 katı olabilmektedir.

 

Bu yapısal dönüşümü en sancılı ama en öncelikli yapması gereken ise artık idari, finansal ve üye yapısı açısından çıkmaza girmiş olan Galatasaray Kulübü’dür. 3500-4000 kişi ile Avrupa’ya pencere açamaz hatta o pencereyi de “kör taka” haline getirirsiniz. Bu son seçimler aslında bir nebze olsa da umut aşılamıştır. Daha önce tüzük değişikliği yaparak kulübü lise haricine açmaya çalışan yönetimlerin içine düştüğü durum ortadadır. Yeni gelen yönetimin ve Mayıs’tan sonra gelecek olanların önündeki en büyük sınav budur. Aslında bir nevi GS’nin Millî Mücadelesini başlatmak için en uygun zamandır. Aslında kurtuluşun formülü GS’yi sahip oldukları bir cemiyet ya da bir oyuncak gibi gören zihniyetin elinden bunu alıp tüm GS’lilere açabilmektir. Emin olun sağ duyu sahibi Liseliler bile farklı sesler, bakış açıları ve yüzler ile GS’nin önünün daha açılacağı konusunda bu görüşlere hak verecektir zira bu şekilde güncel yapısı ile GS Kulübü kısır döngüye girmiştir ve yokuş aşağı yuvarlanmaktadır.

 

Unutulmaması gerekir ki kulüplerimizin sahiplikten ziyade gerçek sahiplerini içine almaya daha çok ihtiyacı vardır.

Herkese sıhhat, akıl, huzur ve spor dolu bir hafta dileklerimle…

 

 



geri
Bu gönderiyi paylaş:

Kategoriye ait diğer yazılar