Bükemediğin Bilek

Bükemediğin Bilek


Bükemediğin Bilek
 
Londra'nın Elephant&Castle bölgesinde yer alan Imperial War Museum (Kraliyet Savaş Müzesi) kocaman bir bahçesi, 19.yüzyıldan kalma binası ve tüm ihtişamı ile boy gösterir. Bu sene 100.yılını kutlayacak olan müzede Birleşik Krallık'ın bugün kadar girdiği tüm modern zaman savaşlarına ait bir bölüm görürsünüz. Bugüne kadar bu müzeye 3 kez gitmiş ve her defasında burada ortalama 7-8 saat harcamış birisi olarak çok etkileyici bir yer olduğunu ifade etmem gerekir.
 
Bu dev müzenin içinde beni en çok etkileyen bölüm ise 1915 War of Dardanelles yani Çanakkale Deniz ve Kara Muharebeleri'nin anlatıldığı bölümdür. En ince detayına kadar hatıra eşyalar ve filmlerle anlatılan bu savaş orada sizi içine alır ve düşüncelere sevk eder. İngilizler bu savaşı anlatırken asla hamaset yapmazlar ve açık açık nasıl mağlup olduklarını ve Çanakkale'nin geçilemediğini anlatırlar. Tabi ki onların da kendilerine has epik hikayeleri vardır bu savaşta ama 57. Alayı ve tüm diğer isimsiz kahramanları da anmayı ihmal etmezler. Oradan çıkarken sizde uyanan en büyük his İngilizlerin hiç bir bahanenin arkasına sığınmadan bükemediği bileği öpme konusundaki hassasiyetidir. 
 
Bu hassasiyet çerçevesinde, kanımca modern savaş tarihinin en önemli ve muhteşem savunmasında, Gelibolu topraklarını kanları ile sulamış her iki taraf askerlerinin önünde saygı ile eğiliyorum.
 
İngiliz'in bilek öpme konusunda hassas olduğunu belirtmiştik, aslında bir benzerini geçtiğimiz perşembe akşamı BJK maçından sonra Olympiakos'un hocası da söyledi. 
 
Beşiktaş çok iyi takım kurmuş, 10 kişi ile de bunu gösterdiler, iyi bir kura ile yollarını çizeceklerini düşünüyorum diye bilek öpme işini ifa etti giderayak.
 
Bizim Avrupalılar'dan öğrenmemiz gereken konulardan biridir bu durum. Mücadeleyi sonuna kadar yapıp pes etmemek ama günün sonunda karşındaki senden güçlü ise Sezar'ın hakkını Sezar'a verebilmektir bir nevi olgunluğa ulaşmak. Karşındaki senden daha planlı, programlı ve hatta daha da şanslı olabilir ama onu takdir etmenin bizi aciz duruma düşürdüğünü düşünmek aslında bizim en büyük yanılgımızdır.
 
Günümüz spor dünyasında ise mağlubiyetlere hazırlanan kılıflardan ortalık geçilmez bir haldedir.  Hiç bir mağlubiyet performanslara, yetersizliklere, karşı tarafın gücüne sebeplendirilmez. Hakem denir, zemin denir, hava denir, yol su elektrik denir ama asla 'biz' denmez. Aynaya bakmak ve gerçeği görmek bu kadar mı zor, bu kadar mı acz göstergesi anlamakta güçlük çekiyorum.
 
FB ve GS yönetimleri bu sene bu bahanelerden iki cilt ansiklopedi yazımını bitirmek üzereler ve devamı da gelecek gibi duruyor. Kötü yönettiklerini, BJK ve Başakşehir'in hem performans olarak hem de yönetim açısından kendilerini ezdiğini bir türlü kabul etmek istemiyorlar. Biz yeterli değiliz diyebilmek de bir erdemdir ama o ışık bu insanlarda bulunmuyor maalesef. Sürekli olarak tribüne ve sosyal medyaya şirin gözükme çabası içinde olan yönetimlerin, rakipleri 300000 Euro'ya Edin Visca'yı ya da bedavaya Atiba'yı malederken, ahı gitmiş vahı kalmış oyunculara servet ödemeye devam etmesinin bu ekonomik şartlarda tek açıklaması akıl tutulmasıdır.
 
En kısa sürede bu iki kulübün kısa vadede daralmış bütçe ve hedeflerini taraftarları ile paylaşmaları; bunun sonucunda varılacak uzun vadeli hedef ve vizyon konusunda da sabır istemeleri gerekir. Aksi halde tünelin sonu karanlıktır. Unutmamaları gereken husus büyümek için küçülmenin ayıp olmadığıdır. BJK, 'feda' sezonu geçirdiğinde onu ayıpladı mı insanlar ya da küçük düştü mü; veya  2013'te Başakşehir küme düşüp bir sene sonra geldiğinde plan ve programı sekteye uğradı mı? Bu sorulara verilecek cevap  yol haritasını belirleyecektir.
 
Herkese sıhhat, akıl, spor ve huzur dolu bir hafta diliyorum.
 
Haftanın Olayı:
 
Futbol zirvesi mi referandum mitingi mi anlayamadık. Desailly, Ferdinand, Abidal konuşmacı olarak C.Başkanı kadar adam toplayamadı. Futbol konusunu kimden dinleyeceğiz, biri bize anlatsın.
 


geri
Bu gönderiyi paylaş:

Kategoriye ait diğer yazılar