MEKANIN SAHİBİ

MEKANIN SAHİBİ


 Nihayet güzide Süper Ligimizin sonuna geldik. Üçlü averajların konuşulduğu bir son haftayı geride bıraktıktan sonra eğlenceler, kutlamalar falan derken üç beş güne kalmaz hayatın gerçekleri ile yüzleşmeler başlar. Ekonominin içinde bulunduğu sıkıntılı durumu gördükten ve kurların içinde bulunduğu hicrana tanıklık ettikten sonra sağlıklı bir yaz dönemi, hatta 2018-2019 sezonu geçirebileceğimiz hususunda ciddi şüphelerim de oluşmuyor değil. Özellikle iki büyük kulübümüzün kongre yarışında bulunan toplam 6 adet adayın neye güvenerek vaatler verebildiğini henüz anlamış değiliz. Hala uçak indirme, yıldız getirme, tesis yapma sözü vermek genel kurul üyelerinin zekalarını küçümsemek anlamına geliyor.

Aslına bakarsanız en önemli vaat mevcut yönetimlerin geçen senelerde, özellikle yabancı sporculara verdiği, dövizli taahhütleri tutabilmeyi becermek olmalıdır. Zira karşımızdaki yabancıların “sen bizim evladımızsın, gel şu kontratı TL’ye çevirelim” adlı komik teklifi kabul edeceğini düşünmek en hafif tabiri ile abesle iştigaldir. Zaten bunun yerli oyunculara teklif edilmesi de aslına bakarsanız şark zihniyetinden öte bir durum değildir ama yerli oyuncunun göbek bağı daha çetrefilli olduğu için genelde onlar kabul eder çünkü bu işin futbol sonrası da vardır ve bunlar karar mekanizmasında etkili olur. Tabiki bu kur artışı pek de öngörülebilen bir husus değildi ama hak eden adama verdiğinde değil de hak etmeyene verdiğinde daha çok acıtıyor, bu kesin. Yönetimler becerikli olsa, hak edene hak ettiğini verebilse, takımın gerçek eksiklerine yamayı yapabilse ve kulüpleri oyuncu çöplüğüne çevirmeseler, ekonomik volatileler şimdi olduğu gibi negatif etki yapmayacaktır.

Aslında bu durumda taraftarlar da pek masum sayılmazlar zira özellikle konvansiyonel spor medyasının tabloid yaklaşımının tuzağına düşüyorlar, maalesef. Rakip takım transfer yaptı bizim elimiz armut mu topluyor mentalitesi ile kendi ayaklarına sıkıyorlar ama bunun farkında değiller. Sürekli bir şekilde Demokles’i kendi yönetimlerinin tepesinden sarkıtıyorlar ve muktedir olamayan basiret eksiği olan yönetimler de Demoklessavar olarak uçak indirme yöntemini kaçınılmaz son olarak uyguluyorlar. Bu sebepten kulüplerin başına ne kadar iyi, ne yaptığını bilen, kurumsal yöneticiler gelirse bu rakiplerinin de kalkınmasını sağlar. Ekonominin gerçeklerini etkin bir şekilde yorumlayan yönetimler daha gerçekçi aksiyon alır, bunu gören taraftarlar da sürreel taleplerinden geri adım atarlar. Belki biraz Pollyana yaklaşımı olacak ama bunu ümit etmek durumundayız.

Aksi takdirde hala yabancı serbestisi olarak yanlış yorumladıkları kuralın suyunu çıkarmakta herhangi bir beis görmeyen kulüpler Ankara’nın kapısını çalıp yabancı sınırlaması isteyeceklerdir. Bu da eski dönemlerde olduğu gibi üç günlük, rüştünü ispatlamamış yerli topçuya 5-10 milyon Euro rayiçleri ortaya çıkaracak ve Tarık Daşgün sendromu tekrar hortlayacaktır. Bunun akabinde de tekrar yabancı gelsin sesleri yükselecek, kısacası anafordan çıkış pek de mümkün olmayacaktır. Bütün bunların ışığında İzmir’de Göztepe maçı akabinde Terim’in bir sözü dikkatimi çekti. Hoca diyordu ki, biz bu mekânın sahibiyiz. Belki farklı anlamlar yükleyerek söylenmiş bir sözdü ama benim yorumum daha ekonomik olacak. Gelecek sene hedef CL olsa da bir de Mayıs sonu açıklanacak UEFA kararları gerçeği var önümüzde. Bu durumda benim şahsi beklentim artık altyapıdan gelen çocukların takıma yeni transfer gibi monte edilmesi şeklinde olacaktır. Mekanın sahibi duygusallığını bir kenara bırakıp, ekonomik kararları da verebilmek gerekir.

Vurdumduymaz Donk’u kazanan mentalite çok rahat gençleri de kazanabilir. Donk, Yasin gibi ununu elemiş adamlarla kontrat uzatmak yerine gençleri öne çıkarabilmek de bu takımın ekonomik geleceği için önemli bir vaattir. Çünkü mekanın sahibi dükkanın devam etmesini her zaman olarak kendine öncelik olarak koyar aksi halde tarihin tozlu sayfalarında bir yaprak olursunuz. Kendini Arsene Wenger ile kıyaslayan Terim’in Wenger’in Arsenal mali tablosunu nasıl ihya ettiğini ve Topçuları dünyanın en karlı takımlarından biri haline nasıl getirdiğini de mutlaka göz önünde bulundurması gerekir. Bu şekilde ilerlemezsek eğer genç oyuncular sadece şampiyonluk kutlamalarında dakika doldurmak için istihdam edilen, taraftarın ilk kez orada gördükleri çıraklar olarak kalacaktır. Halbuki her çırağa zamanı geldiğinde kalfa ve uzun vadede de takımın ustası olma hakkı verilmelidir, işte o zaman çarklar döner, liyakat sağlanır ve kulübün geleceği garanti altına alınır.

Herkese sıhhat, akıl, huzur ve spor dolu bir hafta dilerim.



geri
Bu gönderiyi paylaş:

Kategoriye ait diğer yazılar