Robbie Fowler'laştıramadıklarımızdan mısınız?

Robbie Fowler'laştıramadıklarımızdan mısınız?


 
Yine aylardan Mart, günlerden 24 ve yıl 1997; kısacası bundan 20 yıl önce Londra'da, Arsenal'in o zamanki stadı Highbury'de Arsenal kalecisi David Seaman ile Liverpool santraforu Robbie Fowler ceza sahasının sol köşesinde çarpışıyor ve hakem penaltıya hükmediyor. Fowler kalkıyor ve ısrarla bunun penaltı olmadığını belirtip hakemden kararını değiştirmesini istiyor.
 
Hakem ise kararında ve penaltıyı attırma konusunda ısrarcı... Penaltı ustası Fowler isteksiz bir şekilde geliyor ve topu kaleciye nişanlıyor (kendisi 2015 yılında bilerek kaçırmadığını sadece kötü vurduğunu söylüyor) ama dönen topu takım arkadaşı tamamlıyor ve gol oluyor. Fowler bunun üzerine gidip Seaman'dan hem hakem hem de arkadaşı adına özür diliyor. Bu hareketleri kendisine FIFA Fair Play ödülü kazandırıyor.
 
Aynı Fowler, 3 gün sonra Avrupa Kupası maçında attığı golden sonra formasının altındaki t-shirt ile 95-98 yılları arasında süren Liverpool Liman Grevi'nde işten çıkarılan 500 işçiye, kendisi de bir işçi çocuğu olarak, destek verdiği için UEFA tarafından cezalandırılıyor. UEFA cezayı açıklarken diyor ki: Haklı davanıza sempati duyuyoruz ama futbol sahası politika yapılacak yer değildir.
 
Şimdi bu olayın üzerinden 20 yıl geçmiş, futbol endüstrisi kat be kat büyümüş; galibiyetler ve getirileri beyinleri esir almış. İnsanlar eline çarpan topu bile anlayamaz, hissedemez ya da söyleyemez olmuş.
 
Haftasonu iki maçta buna rastladım ve Fowler aklıma geldi. Kasımpaşa kalecisi avucunun içi ile tokatladığı topu itiraf etmiyor, FB'li Topal ise iş üstünde yakalandığından adı gibi emin olmasına rağmen, gole bile tedbirli sevinip ama itiraf edemeyecek kadar basiretsizlik örneği gösteriyordu. Bir de maçtan sonra 'Ben olsaydım golü vermezdim' demesi, hatta ' Santra öncesi hakeme top elime çarptı dedim ama karar değiştirmedi' diye ısrar etmesi milletin aklı ile dalga geçmek ve kendi vicdanını tatmin etmeye çalışmaktan öte birşey değildi.
 
Gerçek dürüstlük o anda hakeme elle oynadığını ısrarla söylemek ve golü iptal ettimektir. Çarptım demek yuvarlaktır ve yoruma açıktır aynı her ele çarpmanın penaltı olmaması gibi...
 
'Hakem de görseydi kardeşim' demek ise sopa ile bağcı kovalamaktır. Milletin golü ya da ofsaytı verilmediğinde ' hakem de insan, olacak o kadar', ama bu pozisyon da 'hakem görecek onun görevi' dediğiniz zaman inandırıcılığınız kalmıyor.
 
Eğer bu oyun Fair Play ise, ki adına ister Dürüst Oyun ya da Güzel Oyun deyin, hiç bir oyuncunun hakemi aldatmak için sahaya çıkmadığını düşünmemiz gerekir. Hakemler oyunun kuralları sahada en adil şekilde tecelli etsin diye oradadırlar. O kadar işin içinde bir de yalancı avına çıkmamalıdırlar. 
 
Herkesin dürüst olduğu ve otokontrolünün tam olduğu bir topluluk ile onları yüzleştirmemiz gereklidir. Burada da en büyük yardımı sahaya çıkan iyi niyetli ve kendini kontrol eden oyunculardan alabilirler. Toplumsal hukukunun temelini ve denetimini otokontrole bağlayan Anglo-Sakson kültüründe yetişen oyuncular herkese örnek olmalıdır.
 
Bu işi becerebilmek aslında Amerika'yı yeniden keşfetmek değildir. Farz edelim bu insanlar kendi aralarında mahallede maç yapıyor, top kendinden çıktığında, faul yaptığında ya da elle oynadığında kendi ağzı ile söylemiyor mu? Peki ne oluyor da, TV' de milyonların önünde  ve izleyen küçüklere örnek olma şansı da eline geçmişken bunu beceremiyorlar ve yalandan medet umuyorlar? İşte bu soruna cevap aramamız lazım...
 
Dünden beri insanlar Maradona da attı, Henry de attı diyorlar ama ne zamandan beri sui misal emsal oluyor onu belirtmiyorlar. Bize hep hüsnü misalleri emsal almamız öğretildi ve bu yolda çizdik rotamızı...Bu olayı tartışan herkese de bunu tavsiye ediyorum.
 
Topal itiraf edip golü iptal ettirseydi, Fowler'ın kulübünden gördüğü tepkiden daha büyüğünü görecekti ama biz nasıl 20 sene geçse bile Fowler'ı saygı ile anıyorsak onu da öyle anacaktık. 
 
Peki şimdi ne olacak? Onu da cesur olamayanlar düşünsün malum cesurlar bir, korkaklar bin...
 
Mustafa Reşit Akçay'ın maç sonu söyledikleri ile sözlerimi tamamlamak istiyorum:
 
"Bu ülkede karakter profillerini verirken ve birisini yüceltmek için aceleci davranıyoruz. İmtihan için gücü olanlara o payeleri veriniz, erkenden bu payeleri vermeyiniz. Ben ironi yapmıyorum. Bir resim çiziyorum ve bunu karşıya göstermeye çalışıyorum. Ben Socrates değilim, sosyolog değilim ve psikolog değilim. Ben sadece antrenörüm. Bundan sonrasıyla kim ilgilenecekse o ilgilensin" 
 
Herkese sıhhat, akıl, spor ve huzur dolu bir hafta diliyorum...
 
 
 
 


geri
Bu gönderiyi paylaş:


Notice: Undefined variable: hidei in /home/u369421446/domains/seyhanrotary.org/public_html/article.php on line 272
Kategoriye ait diğer yazılar