12 Yıllık Esaret (12 Years a Slave)

Bakın dünya tarihindeki büyük savaşlara, yüz binlerce can alan bu savaşlar neden çıkmış sorusuna verilecek cevabın bir çoğunda gerekçenin ekonomik sebepler olduğunu görürsünüz, belki biraz da bu yüzden  “para, para, para” dediği meşhur sözü ile konuya vurgu yapmak istemiştir efsane komutan Napolyon Bonapart.. 

ABD’de 250 yıla yakın süren kölelik süresinin bir döneminde ücret tarifeleri  konusunda Kuzey ile Güney bölgeleri arasında çıkan anlaşmazlığın çözümsüz kalması benzer şekilde ABD iç savaşına sebep olmuş, devamında maalesef binlerce insan hayatını yine kaybetmiştir.. Hadi canım ne alakası var demeyin, her ne kadar yaşanan süreçten okyanus ötesi kadar uzakta olsak, savaşın bizim bölgede dahi ciddi etkileri olmuştur. Zira savaşın uzaması  o dönemlerde tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş sürecini en iyi şekilde başaran ve ekonomik açıdan diğer devletler arasında en önde olan İngilizleri hammadde bulma sıkıntısı yönünden ciddi rahatsız etmiş, tekstil sektöründeki bu soruna çözüm bulma adına başka coğrafyalarda yeni pamuk sahaları aramaya çıkan İngilizlere Çukurova bölgesi de iyi bir alternatif olmuştur, devamında Yeşilçama bile yıllarca konu olan bölgemizdeki pamuk ağaları dönemi 50’ li yıllardan başlayarak bulunduğumuz topraklara ciddi refah  getirmiştir. Şartlar ne olursa olsun kölelik her daim insanlık adına utanç verici bir durumdur, arkasında zulüm vardır, işkence vardır, gabin vardır, haksız infaz vardır. “ 12 Yıllık Esaret (12 Years  a Slave)”  adlı filmin benzer konuyu daha önce işleyen bildiğimiz diğer iyi örneklerinden belirgin şekilde ayrıldığı yer dayandığı öykünün içinde, aynı dönemde yaşayan siyahların hem özgür hem köle olarak kalabildiğinin bu denli belirgin şekilde gösterilmesidir. 

Özgür bir insan olduğu halde sahte belgeler eşliğinde pazara yeniden köle olarak sunulan talihsiz Solomon’un başına gelenlerle dolu olan sahneler her ne kadar biraz ağır işlese de bir o kadar hislere dokunabilecek kadar güçlü idiler, biraz canınızı sıksa da kırbaçlar, tecavüzler, ırkçı yaklaşımlar türün diğer örneklerinde olduğu gibi burada da fazlasıyla mevcuttu. Tabi hep dediğim, benim için seyrettiğim filmi her zaman çok daha cazip kılan, hikayenin gerçek bir öyküye dayanması durumu burada da ayrıca mevcuttu.  

Keşke arkasında ciddi yazılı materyal olan hikayedeki  karakter ve öykü derinleşmesi yönetmence biraz daha iyi kıvrılabilse idi. Özgürlüğünü yeniden kazanma pahasına sahibinden aldığı emirle en yakın arkadaşını kırbaçlayan Solomon, klasik bir kahraman edası ile bunu ret etmemiş, aksine söyleneni yaparak o an için daha önemli olanın öncelikle hayata tutunmak olduğunun mesajını kendisini izleyen diğer köle arkadaşlarına bizzat vermek istemiştir.. Kölelik sadece ABD iç savaşında yoktu, felsefesine hayran kaldığımız Yunan, muazzam hukuk yapısı ile halen bizi şaşırtan Roma’da da vardı, yakın tarihte Almanya’da da gördük bunu, hatta bana sorarsanız yumuşatılmış hali ile maalesef günümüzde halen aramızda, inanın insanlık adına sonuna gelmediğimiz bu konuda kat edecek halen çok yolumuz var.



geri
Bu gönderiyi paylaş:

Kategoriye ait diğer yazılar