Büyük Budapeşte Oteli (The Grand Budapest Hotel)
Japon otaku sözcüğü, uğraş verdiğimiz konu ile kurduğumuz ilişkideki mesafenin ayarına yaptığı “hobiden öte ama bağımlılıktan az” tanımı sayesinde hep hoşuma giden bir terim olmuştur. İşte tam bu kıvam işine odaklanmış, sıfır lakaplı Mustafa adlı kahramanımızın belboy olarak işe girip, daha sonra zamanla otelin sahibi olacak kadar yükselen kariyerinde süre gelen ilginç olayları konu almakta “Büyük Budapeşte Oteli (The Grand Budapest Hotel)” adlı film..
Gerçek kadar gerçek dışı hikayenin şiirsel anlatımla görsel bir fanteziye dönüştüğü filmde, Mustafa o kadar tatlı bir halde ki inanın adının geçtiği her sahnede, yıllar önce Nil Burak’ın meşhur ettiği ya Mustafa, ya Mustafa adlı şarkıyı keyifle mırıldanıp durdum. Sıfır Mustafa’ya bu yolculuğunda otelin çapkın müdürü Mösyö Gustave rolü ile belki de ”Schindler’s List” sonrası gördüğüm en iyi performansında oynayan Ralph Fiennes eşlik etmekte. Fiennes, her ne kadar bedenden gelen ihtiyaca göre davranıp, iletişime girdiği müşterilere karşı hayalinde olmak istediği kişi gibi görünse de, sonunda her defasında mutlaka deşifre olup, çareyi maalesef hep kaçmakta bulmakta. Çok ender filmde gördüğüm sayıda, tam dokuz adet üst düzey oyununun minik rollerle de olsa destek verdiği bu komedi-dram türü film, olması gerektiği kadar komik ve olması gerektiği kadar da ciddi bir dozda.
Benim filmde en beğendiğim kısım, yönetmenin bu masalsı dünyayı anlattığı anı Birinci Dünya Savaşı yıllarına özellikle denk getirip, savaşın sebepleri ve önemsenmesi ile bizzat dalga geçme isteğidir. Umarım bu sarkastik tutum gerçekten etkili olur ve benzer şekilde “diğerleri var olursa biz yok oluruz, bizim var olmamız için diğer herkesin yok olması lazım” diyebilen bir sapkın düşünce bir daha asla tarih sayfalarında yerini almaz.
geri
