Escobar : Kayıp Cennet (Escobar : Paradise Lost)

"Kork korkmazdan, utan utanmazdan" deyişi sanki Kolombiyalı uyuşturucu baronu Pablo Escabar’ı tarif etmek için söylenmiş..  Gerçek kişi ve olaylar ile hayali bir öykünün füzyon yaptığı “Escobar : Kayıp Cennet (Escobar : Paradise Lost)” adlı film, bu sayede usta yönetmen Andrea Di Stefano’ya oldukça yaratıcı olma şansı tanırken, Stefano sadece ilginç bir kişilik olan Escobar’ı kim oynayacak konusunda risk almayıp, doğru bir kararla tercih hakkını efsane aktör Benicio Del Toro ‘dan yana kullanmış. “Açlık Oyunları (Hunger Games)” serisinin başarılı genç oyuncusu Josh Hutcherson’un Del Toro’ya en az onun kadar başarılı bir performansla eşlik ettiği film, öykü içinde cinayet, kokuşmuş düzen, aşk gibi kavramların her birine ayrı ayrı dokunurken, Escobar'ın başına gelen her olayda kendini haklı zannedip, sürekli haksızlık yapması da haksızlık yanılgısı yaşadığının bir nevi adeta kanıtıydı. Adalete zerre kadar inanmayan Escobar, ideal hukuku o denli yok saymaktaydı ki, ihtiyaç olduğunda hiç avukat tutmayıp, yerine her defasında daha çok hakim tutmaktan yanaydı. Aslında daha da ironik olan, gözünü kırpmadan onlarca cinayet işleyen böylesine gaddar bir karakterin fakir halka yaptığı yardımlar yüzünden toplumdan üstüne birde alkış almasıydı. Çıkar sahibi olmak sanırım birazda toplumun doğasında vardı, kitle için mutluluk maalesef çoğu zaman sadece ekonomik refahtı. Buna karşın Escobar da yaşamı boyunca daha çok yetki, servet ve statü peşinde koşandı. Bir türlü anlayamadığı, bunlar arttığı müddetçe hayatta ona hep ek maliyet koyandı. Her şeye sahip de olsa, elde ettikleri pek onu pek özgürleştiren cinsten değildi. Hatta belki hiç olmak, her şey olmaktan çok daha huzur sağlayandı. Milyonların her yıl hacca gitmesi birazda hiçe olan özlemdi. Gerçek anlamda ulaşanda, ruhsal coşkunun artacağı muhakkaktı. 



geri
Bu gönderiyi paylaş:

Kategoriye ait diğer yazılar