HAFTANIN FİLMİ : BOHEMIAN RHAPSODY
Televizyonlarda daha henüz TRT dışı kanallar pek yok iken, o dönem yabancı maç ve şovları sadece batının Middle East kanalı üzerinden izlerdik. Hatırlarım o yıllar en keyifli anlardan biri de kitleleri etkileyen şovuyla Freddie Mercury liderliğindeki muhteşem Queen konserleri olurdu. Sesi, azmi ve hayranlarıyla kurduğu özel bağ sayesinde efsane olan sarkıcının sıra dışı yaşam öyküsünü anlatan “Bohemian Rhapsody” adlı filmde Freddie’yi oynayan Rami Malek’in performansı gerçekten görülmeye değer türdendi. Üstelik ego yapmayarak şarkıları bizzat kendi söylememiş, yüksek oktan Allah vergisi orijinal sese sadık kalmıştı. Bu oskar alması konusunda kendisine dezavantaj da yaratsa, hayran kitlesine saygı esasında oldukça doğru verilmiş bir karardı. Freddie’nin biseksüel tercihinden, HIV virüsüne kadar tüm yaşadıklarını detaylı bir şekilde ele alan filmde Freddie’nin yalnız kaldığı zaman artan korku, endişe ve pişmanlıkları müzikle meşgul olduğu her an doğal olarak gittikçe azalmaktaydı. Freddie’nin en beğendim yanı çevresindekilere kıyasla ne onlar kadar neticeyi küçülten ne de abartan olmasıydı. Düzen hümanist olmayıp daha çok katkıya bakarken, Freddie’de olduğu gibi yaşadığın sorunlar ne pek öyle dikkate almazdı. Artan popülaritesi Freddie’nin dış dünyayı daha da bir önemsemesine sebep olurken, keşke babasını daha çok dinleyip, zahiri yönüne birde batınılıgı eklemiş olsaydı. Böylesi bilinenden bilinmeyene gelişimini de çok daha hızlandırmış olacaktı. Sebebi de apaçık ortadaydı : Akıl kalple buluştuğunda, organizasyon hep çift kanatlı olmaktaydı. NOT :8
geri
