HAFTANIN FİLMİ : KUTSAL GEYİĞİN ÖLÜMÜ (THE KILLING OF A SACRED DEER)
Yunanlı yönetmen Yorgos Lanthimos kendi ülkesine ait mitolojik hikayeyi hafif Stanley Kubrick esintisi ile modern hayata adapte etme çabası içindeydi. Karşımızda sanki tiyatro oyunu oynanıyorcasına seyrettiğimiz “Kutsal Geyiğin Ölümü(The Killing of a Sacred Deer) adlı filmde Colin Farrell ile Nicole Kidman performansları ile digerlerinden sanki biraz daha öne çıkanlardı. Kendi hatası ile hastasının ölümüne sebep olan kalp cerrahının hastasının oğluyla yaşadığı garip ilişkiyi anlatan psikolojik gerilim türü film karma felsefesinden bir hayli mesajlar taşırken, aile fertleri arasındaki ilişki yapay zekalı robotlardan bile daha az duygu içerir bir halde idi. Bir insan geçmişte ne yaptı ise gelecekte tam karşılığını görür tezini katı şekilde savunan genç Martin kalp cerrahı Farrell ve ailesiyle yakınlaştıkça, ilişkilerindeki boyut daha da karmaşık bir hal almıştı. Farrell Martin’le olan ilişkisinde gerçeği söyleyip, çıkarını kontrol edemeyecek kadar patavatsızken, kendi ailesine karşı da gerçeğe en yakını söyleyecek kadar kötü bir yalancıydı. Karı- koca ikisi de doktor olan Farrell ve Kidman cocuklarının basına ne geldiğini öğrenme yolunda mantıklı hareket ederlerken, yönetmen ise etkiye tepki veren bir yaklaşımın çözüm sürecinde daha etkili olduğuna inanmaktaydı. Mantık döngüde geçerliyken, gerçeği çoğu zaman görmeyi engellerdi. Yetki, amaç ve şekilden hiç biri ile ilgilenmez, neticeyi sadece talebe yöneltmek isterdi. Biz farkında olmasak da, gerçek yerli yerinde durmakta, mantık var mı yok mu hiç onemli degildi. Hayatta tıpkı böyleydi, hiç mantıklı gelmezdi ama yerküre başından bu yana kendi ekseni etrafında ısrarla dönmekteydi. NOT:7
geri
