Savages
70’lerin sonunda gençliğin ilahı idi John Travolta, Olivia Newton John’la paylaştığı “Grease” adlı müzikal film büyük yankı uyandırmıştı tüm dünyada; dansı, tarzı ve saçları ile trend belirlemişti gelecek yıllara. Sonrasında hayal kırıklığı ile geçen bir dönem olmuştu, genelde böyle çok olmakta; çok genç yaşta çok popüler olanlar bazen kaldıramıyorlar şöhretin ağır bedelini, özellikle alt yapı sağlam olmayanlarda durgunluk süreci kaçınılmaz oluyor. Yıllar sonra asıl bende büyük etkiyi muhteşem oynadığı Vincent karakteri ile Tarantino’nun “Pulp Fiction” adlı filminde yapmıştı. Satır satır, hece hece ezberimde olan Samuel jackson’la beraber paylaştığı Amsterdam’daki “Patatesli Mayonez” ve “Quarter Pounder with Cheese” diyalog sahnesi seyrettiğim bunca film içerisinde halen en unutulmazlarım arasındadır.
“Vahşiler(Savages)” adlı filmde kendisine rastlamak yeniden hatırlattı bana o güzel sahneyi, aynı tarikatın üyesi oldukları için midir bilemem ama usta yönetmen Oliver Stone’dan aldığı yardımcı rolün burada da yine tam anlamı ile hakkını veriyordu Travolta.. Oliver Stone her ne kadar ülkemiz için yıpratıcı etkisi olan “Midnight Exppress” adlı filmin yönetmeni olmasından ötürü ciddi antipatimi kazansa da bu onun özellikle “JFK” ve “Natural Born Killers” adlı efsane filmlerindeki hünerine şapka çıkarmama maalesef engel değil. Filmlerinde aynı sahnede değişik kameralar kullanması ile tanınan Stone’un bu politika bağı belki hiç aklına gelmeyecek bir biçimde oğlu Sean’ın kendi izinden giderek, İran hakkında belgesel çekerken Müslümanlıktan etkilenip dinini değiştirmesine, adını da Ali Sean (Alişan) yapmasına sebep olmuştur. “Savages” askerlik ve hayır işleri dönemi tanıştıkları Afganistan baglantılarını kullanarak California’da niş marihuana yetiştiren ve aynı kız arkadaşı paylaşan iki gencin uyuşturucu karteli ile verdiği mücadeleyi anlatan, esprilerin dozunda olup sadece Benicio Del Toro ve Travolta için bile seyretmege değer güzel bir aksiyon gerilim filmi. Not :7
Olimpiyatların benim için en estetik anı 100 metre finalleri olmuştur hep, Carl Lewis’ten Usain Bolt’a hiç değişmemiştir. Ben bu defa Bolt’un geçilebileceğini düşünmüştüm, hatta biraz iyimser bir havada onu geçebilen en azından Olimpik rekoru da kırar diye geçmişti aklımdan. Bolt’u geçen olmadı ama Bolt olimpik rekoru yeniledi. Hani bazen sokakta görürsün “ulan, bu deve mi beni yakalayacak?” dersin, uzun boyu hızda dezavantaj kabül edersın; Usain Bolt öyle sokakta kaşınacağın biri değil, yarışta ise geçmek için çok iyi çıkış yetmez, devamında da aynı tempo lazım, çünkü kendisi çıkış zafiyetini 30 metre sonrası ciğer değil sanki karbüratörü varmışçasına öldürücü atağı ile kapatmakta. Olimpiyatlar profesyonel takım rekabeti sporlardan çok daha farklı, daha bireysel ve daha amatör; içinde öyle para ve şike yok, ancak seyirci çekebilmesi içinde her branşın Bolt’larına ihtiyaç var: Nadia Comaneçi, Sebastian Coe, Michael Phelps, Sergei Bubka gibi...
geri
