Sefiller - Les Miserables

Müzikal filmlerden pek haz aldığım söylenemez, o kadar ki soluksuz izlediklerimi say deseniz inanın aklıma gelenler bir elin parmaklarını dahi geçmez... Normalde tercih etmesem de, bol Oskar adaylığı beni “Sefiller (Les Miserables)” adlı müzikal filme götüren en büyük etmen oldu. 8 dalda aday olan film en iyi yardımcı bayan oyuncu ödülü dahil, makyaj ve sesle  beraber 3 dalda da heykelciği kapmayı ayrıca başardı.. Zaten roman bir dünya klasiği ve eminim gerek sahnede, gerek perde de daha uzun seneler farklı kişilerce icra edilmeye devam edecek.. Klasik olmak öyle kolay değil, normlara, ilkelere ve değerlere vurgu yapmak lazım, ihtiyaçlara cevap verir çapta olmak lazım.. Sefiller, Victor Hugo’nun ritminde nerede ise her anında bu dediklerime serenat yapar düzeyde.. Rahibin, hırsızlık yaparak yakalanan mahkumu yalan söyleyerek kurtardığı sahne, eğer söylediğiniz yalan daha üstün bir ilke ya da değere hizmet ediyorsa, yalan söylemenin çok da kötü bir şey olmadığını öğretisi hali ile benim bu romanda en etkilendiğim sahne olmuştur..Maalesef filmin eleştiri alacak tek yanı, bazı oyuncuların müzikal dakikalardaki performanslarının müzikten hiç anlamayan birisini bile ciddi rahatsız edecek seviyede olması.. Örneğin bir Russell Crowe neden bulaşmış bu role bu sesi ile inanın anlamış değilim, hislerim yönetmenin bunun farkında olduğu ama nasıl herhangi bir toplumda bir mahkumun, çocuğun, polisin hatta fahişenin her birinin böyle süper seslere sahip olması beklenemezse, yönetmende sanırım böyle beklenti içine girmemiş oyuncularından.. Eğer asıl beklediği oyuncuların rollerinin üstesinden gelmeleri ve izleyene inandırıcılıkları ise bence her bir oyuncu bunu fazlasıyla başarmış, üstelik Anne Hathaway ve Hugh Jackman adaylıkları ile Akademinin dikkatini çekecek kadar yükseltmişler çıtayı.. Rahibin yalanı ile sonrasında iyi bir iş adamı olan kahramanımız Jean Valjean’in çalışanlarına ve müşterilerine karşı  hak dağıtan, iyi ile kötüyü ayıran süreçlerdeki uygulamaları günümüz iş dünyasına dahi model olacak düzeyde.. Hıristiyan toplumu diğer dinlere oranla sevgiyi çok daha ön plana koyar, adalet ve diğer değerlerden daha çok zaman ayırır sevgiye, filmde bunu her karede görmek mümkün, bence de sevgi yaşatmaktır, bunu çocuk sevgisinde de, çiçek sevgisinde de net görürsünüz, manyetiktir, zorlama ile olmaz.. Not :7 

 

GS ve FB 40 küsür yıl sonra Avrupa’da çeyrek finale aynı yıl çıkan 2 Türk takımı oldular, böyle de olunca neşe doluyor insan.. Özellikle Schalke maçı gibi Almanya‘da kazanılan zaferler bende ayrı bir heyecan yaratmakta,  bunu orada yıllarca zor şartlarda hayatlarını sürdürmüş gurbetçi vatandaşlarımızın zaferle biten maçların ertesi günü Alman dostları ile sohbetlerinde gururlarının okşandığını hissetmelerine bağlamaktayım.. Sırada İtalyan ve İspanyol devleri var, özellikle GS’ın ki öyle bir dev ki elerse, Dortmund ve Juventus’u eleyip kupayı kaldırmaktan sonrası kaybetse de sadece bunu elemek daha büyük değer katacaktır markasının tanıtımında Avrupa hatta Dünya futbolunda..



geri
Bu gönderiyi paylaş:

Kategoriye ait diğer yazılar