Whiplash
Beş ayrı dalda Oskara aday olan “Whiplash” adlı filmde beni en çok etkileyen, ülkenin en önemli müzik okulunda caz davulcusu olarak öğrenim gören Miles Teller’in performansındaki olağanüstü doğallık oldu. Teller role o denli kendini kaptırmıştı ki, buna rağmen diğer beş dalda olduğu gibi adaylığa layık görülmemesi kendi adına gerçekten ciddi talihsizlikti. Umudum, yılın en iyi erkek oyuncu dalındaki diğer tüm adaylarında en az onun kadar güçlü bir performans ortaya çıkarmış olmalarıdır ,zaten yok eğer böyle değilse, akademinin taraf olmadan, gerçekten kontenjan sıkıntısı çektiği için Teller’i elediği, benim için artık pek öyle inandırıcı olmayacaktır.
Günümüzde çok insan bir yandan hırstan, hasetten, kibirden şikayet edip durur, diğer yandan da evde, okulda, işte hatta sporda, siyasette sırf beğenilme uğruna, kendini yok edercesine de yarışan maalesef hep onlar olur. Oysa Teller gibi hırs yerine azim, haset yerine paylaşma, kibir yerine de her geçen gün eksiklerini sorup, sadece kendini geliştirmeye kafa yoranlar hayatta daha çok olsa, birey içinde daha önemli olan, New York’un en iyi orkestrasında davulcu olmak değil de, bu orkestrada davulcu olmadan da gerçek anlamda caz davulculuğu yapabiliyor olmaktır..
Filmde kızım Yaprak’ın beni uyarması ile fark edip, bir hayli gururlandığım ise Osmanlıdan bu yana zil üretiminde dünyanın en önemli üç beş markasından birisi olan yerli zil markamızın bateri sahnelerinde sürekli ekrana yansıyıp, bol bol ülke reklamımızı yapması oldu. Zaten kahramanımızınki de öyle bir ritimdi ki disiplinli öğretmeni Bay Fletcher’in inadı sayesinde elleri kanarcasına tempo tuttuğu bu anlarda, rolünü en az kendisi kadar iyi oynayan mükemmeliyetçi hocası ile yaşadığı ilginç süreçte gördüklerim, bana biraz da okul yıllarımda seyrettiğim “Karate Kid” adlı efsane filmdeki öğretmen-öğrenci ilişkisini hatırlattı. En az oradaki kadar sihirli olan bu kimyada, aradaki tek fark hocaların tarzlarındaydı : Fletcher sert keseden yana tercih yaparken, Bay Miyagi ise tam tersi daha çok yumuşak kese yapandı. Yoksa sonuçta ikisinin de inandığı şey tıpatıp aynıydı : Kişide yetenek ya yoktu ya da vardı, var olduğunda sıkı bir eğitimle gelişip, yapamayanı sonunda yapar hale getiren bir süreçken, yok olduğundaysa zaten yapacak da pek fazla bir şey yoktu. Nitekim köpeğiniz Pitbull da olsa, av yeteneği yoksa, ne yaparsanız yapın bir türlü av köpeği olamıyordu..
geri
