20?? İSTANBUL OLİMPİYATLARI!

İsviçre’nin Lozan şehri pek çok Türk için modern Türkiye’nin çerçevesinin çizildiği bir şehir olsa da aslında pek çok insan için olimpik bir ruh taşır. Lozan şehrinin Leman Gölü kenarındaki Ouchy adındaki sayfiyesinde (Ouchy de Trablusgarp Savaşı’nda Osmanlı’nın Afrika’daki son toprak kaybını yaptığı anlaşmadır) kurulmuş olan Olimpiyat Müzesi’ne girdiğinizde spora ve sporcuya bakışın hangi seviyelere ulaştığını görürsünüz. Özellikle bu coğrafyadaki mentaliteyi görüp bizzat yaşadıktan sonra orası insana bu dünyanın dışından bir gezegenmiş gibi gelir.
 
İçeride tüm olimpiyat tarihine tanıklık etmiş sporcu malzemeleri, meşaleler, resimler ve videolar yer alırken, bahçe de heykeller yer alır. Bu heykellerden en dikkat çekeni nam-ı diğer “Çek Lokomotifi” Emile Zatopek heykelidir. 1952 Helsinki Olimpiyatları’nda 5000, 10000 ve maratonu rekor kırarak kazanan ve tarihte tek olan efsanenin heykeline baktığımda, daha o gün (2008), bize olimpiyatı ne kadar zor vereceklerini düşündüm. O günden bugüne fikrim de çok değişmedi aslında.
 
Öncelikle bütün hayatı boyunca hep, olimpiyatların Türkiye’de yapılmasını düşlemiş ve inşallah bundan sonra da düşleyecek birisi olarak, İstanbul’un kaybetmesine ne kadar üzüldüğümü söylemek durumundayım, aksini düşünmek bence çok doğru değil.
 
Olimpiyatı almak, düzenleyen şehrin ve ülkenin 16 gün boyunca Dünya’nın en önemli şehri haline gelmesi, ülkeye  turistlerin akın etmesi,  düzenleyen şehrin bu vesile ile kalkınması ve spor yatırımları ile geleceğin atletlerinin yetişmesi açısından çok önemli bir başarıdır.
 
Lakin kritik olan husus aday ülkenin buna hazır olup olmadığıdır. Bu hazırlık milyar euro’yu ayırdım,  yol yapıyorum, metro yapacağım, denizin üstüne stadyum yapacağım demekle olmaz. Bu iş şöyle olur:
- Olimpiyatlar bugüne kadar faal olarak 27 defa düzenlenmiş ve bunu 18 farklı ülke yapmış. ABD 4 kez, İngiltere 3 kez ile en çok düzenleyen iki ülke. Londra 3 kez ile tek başına en çok düzenleyen şehir konumunda gözüküyor. Toplam olimpiyat madalyalarına bakıldığında en çok madalya alan ilk 10 ülke toplam 17 kez olimpiyat yapmış. Yani olimpik sporcular yetiştirip, olimpik ruhu aşılayıp başarılar kazandıkça ve marşını dinlettikçe olimpiyat sana geri dönüyor.
 
- Periyodik olarak düzenlenen bazı organizasyonlar var, Dünya Atletizm Şampiyonası, Dünya Yüzme Şampiyonası, Avrupa Futbol Şampiyonası, Dünya Kupası gibi. Henüz bunlardan bir tanesini bile düzenlememiş bir ülke olarak, hadi bunları bıraktım bir Golden League, Diamond League bile yok,  organizasyonların atasını düzenlemeye  talip olmak abes ile iştigal gibi geliyor bana. (Bir tek basketbolda büyük organizasyon düzenledik)
 
- Bu adamlar bize neden vermiyor bu organizasyonları, derken oturup düşünmek lazım. İstanbul’a Golden League verse kaç kişi kalkar gider, ama Zürih’te Stockholm’de Oslo’da millet kalkıp gidiyor çünkü o insanlar spor seviyor. Kendi yarışçısı olmasa da kalkıp gidiyor. Sana milletinin uğruna ölüp öldürdüğü futbol turnuvasını veriyorlar, senin halkın tenezzül edip gitmiyor sanki her sene Dünya Kupası şehrine geliyormuşçasına.
 
- Madem halkın sporcun yoksa seyretmeye gitmiyor, sen de sporcunu yetiştir ve yarıştır desen, ya dopingli ya ırkçı çıkıyor, yarışacak adamın kalmıyor. Artık madalyaya sevinsek mi üzülsek mi onu da bilmiyoruz. Olimpik ruha 100% tezat bir kavram olan doping, senin sporcularının ana besin maddesi oluyor, sen olimpiyat diyorsun. Akdeniz Oyunları yapıyorsun, dopingten dolayı katılamayan sporcu sayın katılandan fazla çıkıyor. Akşam 10’dan sonra doping satışını yasaklasan ülke gençliğine daha çok faydası olacak.
 
- Olimpiyatların 1992 Barcelona*hariç kalkındırdığı kenti pek bulamazsınız. Genelde şehirler kalkınmak için olimpiyatları vesile olarak mı kullanırlar diye sorsak bunu cevabı net veremeyiz. Tesislerin, altyapın ve seyircin hazır olur ondan sonra çıkar ben yapacağım dersin ama tem tersi biraz hayal tacirliği olur. Bana verirsen ben bunları yapacağım dersen, adam da sana, sen yap ben sana zaten veririm o zaman der. Sen madem bu kadar sporu ve sporcuyu düşünüyorsun zaten bunu yapmaya gönüllüsündür, o zaman yap sonra gel başvur derse yerden göğe kadar haklıdır aslında.
 
Bu sebep sonuç paradoksunu hep yaşayan bir toplumuz aslında. AB süreci de böyle değil mi, bir girelim bak nasıl modernleşeceğiz, yapma ya! Adam sana önce modernleş sonra ben seni zaten alayım diyor ama o nasıl olacak peki. Olimpiyat adaylığı da ha keza aynı mentalite aslında…
 
Olimpiyata şehirler aday olur ama mentaliteler kazanır. Final sunumunda İstanbul ve Madrid şehirlerini ön plana çıkarırken, Tokyo sporcularını ve başarılarını ön plana çıkardı. Ve mutlu sona onlar ulaştı.  
Şunu söylemeden geçemeyeceğim, Olimpiyatları İstanbul’a zaten verirler ama bize vermezler. Bu sebepten bizim bu kafa yapısını değiştirip, tesisleşmeyi düzeltip, organizasyon düzenleme kültürünü seyircimize aşılayıp, iyi ahlaklı sporcular yetiştirme yolunu seçmemiz gerekiyor. O zaman eminim ki dörtte bir bütçe ile bile olimpiyat yaparız, tıpkı Tokyo gibi. 
 
İşte o zaman kazanan çocuklarımız olacak ve Emile Zatopek gibi yeni başarı hikayeleri bu topraklardan çıkacaktır, bundan emin olabilirsiniz.
 
Herkese spor ve sıhhat dolu bir haftalar…
 
*(IOC ‘nin İspanyol Başkanı Juan Antonio Samaranch, bir hediye olarak ‘92 olimpiyatlarını ülkesine verdirdi, aynı 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’nı Platini’nin Fransa’ya hediye etmesi gibi)


geri
Bu gönderiyi paylaş:

Kategoriye ait diğer yazılar