FASİH-İ MEHCUR

FASİH-İ MEHCUR


FASİH-İ MEHCUR
Eskileri galat-ı meşhur fasih-i mehcurdan evladır derler. Günümüz Türkçesi ile anlatmak gerekirse günlük hayatta yaygın olarak kullanılan yanlışlar, az bilinen doğrulara yeğlenir de diyebiliriz.
Bir nevi yanlışın zamanla toplumca kabul görmesi ve onun pusulası haline gelmesi de diyebiliriz.
Daha önce yazdığım yazıda bizim ülke olarak futbolu yanlış anlayıp bunun üzerine yanlış yorumlarla bazı gerçeklerimizi kurduğumuzdan ve zaman içerisinde buna kendimizi inandırıp en büyük savunucusu haline geldiğimizden bahsetmiştim.
 
Bu yazının devamı olarak başka doğru kabul edilen bir yanlış üzerine yoğunlaşmak istiyorum.
Kim, ne zaman ve hangi amaçlı çıkardı bilinmez ama bizim ülke olarak uzun zamandır çok derin bir tutku ile inandığımız bir konu da yerli hocanın yabancı hocadan daha faydalı ve başarılı olacağı adlı şehir efsanesidir.
 
Bizi bizden iyi kimse tanıyamaz, oyunculara kendi dilini konuşan, dertlerinden anlayan bir abi, baba figürü lazım, ligimizi ve futbolumuzu tanıyor gibi burada herkesin devamını iki dakika düşünse getireceği argümanlar baz alınarak oluşturulan fikirler artık dogma seviyesine yükselmiş ve genel düstur halini almıştır.
Şenol Güneş’in görevden ayrılması akabinde oluşan ortamda yine yüksek sesle dillendirilen ve Stefan Kuntz’un bu göreve gelmesi ile alenen konuşulan bu konular bizim ülke olarak gerçekten doğru ve yanlışı birbirinden ayırma hususunda sıkıntı çektiğimizi kanıtlar nitelikte idi.
 
Türk futbolunun modern futbol ile rekabet edebilir hale geldiği 1980’li yılların ortasından beri geçen 40 senelik süreçte, ülkede futbol ile yatıp kalkan çoğunluk, Derwall, Piontek, Feldkamp, Daum, Löw, Lucescu, Del Bosque gibi felsefe ve ekol üreten hocaların ülkeye faydasını safi bu hocaların görev yaptıkları dönemlere ve saha sonuçlarına bakarak yorumlama gafletine düşmüştür.
 
Ekol kavramı bizim kültürümüze çok uzak değildir belki ama kafalarımıza uzak olduğu aşikardır. Ekol kelimesi eski Yunandan gelen bir kavram olarak bir kimsenin başlattığı ve diğerlerinin devam ettirdiği, belli özellikleriyle kendine münhasır bir tarz anlamında kullanılır. Teşbihte hata olmaz diyerek bir örnek vermek gerekirse Socrates bir öğreti başlatıyorsa onun bugüne kadar gelmesi sadece onun yaşadığı dönemde ürettikleri ile değil, Socrates’in ektiği tohumlarının onun öğrencileri tarafından devam ettirilmesi sayesinde olmuştur.
Bunun benzeri de spor için geçerlidir. Fundemental değişikliklerin hiçbiri bir günde ya da bir senede olmaz, hatta iki senede de olmaz. Zaman gereklidir aynı bina inşası gibi, üzerine çıkarak en son kata ulaşılır.
 
Derwall’in döşeği taşlar Denizli’nin takımlarının önü açmıştır; benzeri Piontek sonrası Terim için geçerlidir, Feldkamp’ın kurduğu takım CL’ye girmiştir gibi örnekler çoğaltılabilir. Yukarıda saydığım diğer isimlerin bazıları, kime göre bilinmez, başarısız oldukları için gönderilmiş olsa da çıkardıkları oyuncuların takip eden senelerde takımın başında kendileri olmasa da ülke futboluna yaptığı katkılar önemlidir. Euro 2020’ye giden kadronun temelini Lucescu’nun tercihlerinin oluşturduğunu göz ardı etmek ve tüm krediyi bir sonraki hocaya vermek yine yanlışı doğru farz etmekten gelmektedir.
 
Avrupalı adam kazandığı kupayı bilmem kaç sene önce altyapıda değiştirdiği politikaya, istihdam ettiği hocaya bağlayabiliyorken bizim bir iki sene önceye bakmayı akıl edemememiz ya da buna gerek duymamamız büyük bir yanlıştır.
 
Peki yerli hoca ekol yaratamaz mı diye de sorabiliriz. Şimdiye kadarki yaşanmışlıklar ve tüm paydaşların negatif yönde katkısı bu soruya evet cevabı vermenin çok zor olduğunu bizlere göstermektedir. Akademik background, yurtdışı maç tecrübesizliği, yabancı bilimsel yayınların takibindeki sıkıntılar, geçim kaygısı, sabırsızlık, ego birikmesi, oryantal zihniyet, beklentilerin yanlış belirlenmesi, istiap haddinin yanlış hesaplanması, oyuncuların yanlış ve eksik yetiştirilmesi, karar vericilerin yanlış kişiler olması ve liyakat gibi bir sürü faktör bugün ülkemizde bir ekol oluşturulacaksa onun ancak yabancı bir hoca tarafından oluşturulması gerektiğini gözler önüne seriyor.
 
Bir de şunu unutmamak gerekir neredeyse 200 yıldır bu topraklarda yabancının bir dediği yerlinin 3 dediğine yeğlenir. Doğru ya da yanlış bilemem ama balığın baştan koktuğu bu ortamlarda konuya dışarıdan bakan gözün dediğini dinlemek avantajın büyüğü de olabilir.
 
Bu görüşler ışığında, eğer biz uluslararası alanda dibe vurmuşsak, ki vurduk; nereden tutsak elimizde kalıyorsa, ki kalıyor; bizim yabancı bir hocada çözümü aramamız şarttır. Kuntz’un sadece U21 çalıştırmış olması belki de bizim için avantaj olacaktır. Umarım alt yaş kategorilerine de Alman eğiticiler getirip oraları da kalkındırırlar çünkü maalesef, kabul etmek gerekir ki Türkiye alt yaş kategorileri adam yetiştirmekten ziyade başındaki hocaları lig takımlarına pazarlama aygıtı olarak kullanılıyor. Lig takımlarından kovulan hocaların hiç çekinmeden milli takımlara geri dönmesi hususu da bu işin tam kadrolu devlet memurluğu zihniyetinde yapıldığını bizlere kanıtlıyor.
 
Yazımın başına dönecek olursam bizim şehir efsanesi haline getirdiğimiz yerli hoca miti tamamen içi boş bir tez, hatta galat-ı meşhurdur. Türk topçusuna abi ya da baba figürü gerekmez. Gerekiyorsa da Harry Kane’e, Leo Bonucci’ye, Leo Messi’ye ne kadar gerekiyorsa o kadar gerekir. İşini yapıp parasını alan adam otokontrol üzerinden çalışır. Global bir firmada çalışan Türk mühendis bana yerli Genel Müdür lazım, yerlinin yerlisi CEO olsun çünkü bize abilik, babalık yapar diyemiyorsa aynısı futbolcu için de geçerlidir. 
 
Seni ileri götürecek, sana bir şey öğretecek adamın yerlisi yabancısı olmaz. İyi öğretici, kötü öğretici vardır. Ülke olarak bu kadar sevip yatırım yaptığımız bir konuda sürdürülebilir başarı hedefliyorsak fasih-i mehcurları toprak altından çıkarıp tedavüle sokmamız, yanlışları sorgulayarak bakış açımızı onlardan arındırmamız gerekir. 
 
Toprağın altında güneş ışığını senelerdir bekleyen bu doğrular akıl, mantık ve bilimsel bakış açısıdır. Dünya’nın en önde gelen futbol ülkeleri kendilerini bu üç kavrama teslim etmişken onların altında kalmış olan bir ülkenin bunların dışında bir çözümde ısrar etmesi ancak makasın daha da açılmasına neden olur. Genel kabul görmüş yanlışlarda ısrar ancak günü kurtarır, yaraya pansuman yapar ama yarınları uçuruma yuvarlar.
 
Herkese sıhhat, akıl, spor ve sağlık dolu günler diliyorum


geri
Bu gönderiyi paylaş:

Kategoriye ait diğer yazılar