Ali

19.yüzyılın ikinci yarısına damgasını vurmuş olan Amerikan İç Savaşı, Osmanlı’nın da yer aldığı Kırım Savaşı ile birlikte ilk büyük modern savaş olarak tarihe yazılmıştır. Bu savaş Amerika’yı kağıt üzerinde bütünleştirmiş ve büyük güç olmanın ilk adımlarını atmasına yardımcı olmuş gibi gözükse de 100 yıldan fazla sürecek ve bugün de hala kırıntılarını gördüğümüz “ayrımcılık” belasının tohumlarını çok güçlü bir şekilde toprağa ekmiştir.

Bugün kadük dahi olsa hala Alabama’da ve bazı güney eyaletlerinde ayrımcı federal yasaların var olmasının sebebi, bu savaşın dahi çözemediği nefrettir.

1960’lı yıllar,  Dünya’da esen özgürlükçü ve milliyetçi akımların, Soğuk Savaş ile çarpıştığı; ırkçılık gibi nefret suçlarının da doruk noktasına ulaştığı dönem olarak da değerlendirilebilir. İşte bu dönemde, Kentucky Louisville’de orta halli bir aileden Dünya vitrinine çıkan Cassius Clay’in, 1960 Roma Olimpiyatları’nda tarihin en genç ağırsıklet boks şampiyonu olması, 1964 yılında Muhammed Ali’ye dönüşmesi ve akabinde bugüne kadar yaşananları zaten az çok herkes biliyor. 

10 gündür tüm medyalarda bununla ilgili bir sürü makale yazıldı ve çizildi. Onun dini, siyasi, aktivist ve sporcu kişiliğine dikkat çekildi. Bahsi geçen her konuda çok önemli işler yaptığı kesin ama benim şahsi fikrim, en az vurgulanan boyutun sporcu yönü olduğu hususundadır.

Yeni yetişen sporcu adaylarını dikkatle okuması ve kendi sportif kariyerlerine adapte etmesi gereken kilometre taşlarıdır aslında Muhammed Ali’nin hayatında üzerine yoğunlaşılması gereken.

Sportif kariyerini 6 ana değer üzerine kurmuş olan Ali, bunların sonucunda boksun en büyüğü olmuştur.

Bu 6 değer, kendine güven (confidence), mahkûmiyet (conviction), ithaf (dedication), fedakârlık (giving), saygı (respect) ve tinsellik (spirituality)…

-“Bugün çalışacağım ve ömrümün sonuna kadar bir şampiyon olarak kalacağım” derken bir sporcunun azmetmeye, inanmaya ve çalışmaya olan mecburiyetini dile getiriyordu. Başarılı bir sporcu olmak, eğer hayalin en iyi olmak ise, karşılığında fedakârlık yapıldığında ancak meyvelerini verir. Öncelikle inanmak ve ben olacağım demek gerekir aksi halde sıradanlaşırsın ve tarihin tozlu yaprakları arasında kaybolur gidersiniz. 

Bunun benzerini Zlatan İbrahimoviç de otobiyografisinde belirtiyordu. Yugoslavya savaşından kaçtıktan sonra Malmö’nün gettolarında yaşanan sefalet ve çekilen sıkıntıları zirveye çıkmak için nasıl motivasyon aracı ve basamak olarak kullandığını anlatıyor ve üstüne basarak söylüyordu; acı çekmeden kral olunmuyor, diye… 

Bütün bu çekilen acılardan sonra zirveye çıktığında artık yıllardır beklediğin ve gösterdiğin saygıyı karşındakilerden bekliyorsun. 

1960 yılında Roma’dan en büyük olarak döndüğünde, Louisville’de girdiği lokantalarda hala “nigger” muamalesi görmesidir belki de 1964 yılındaki dini dönüşümünü ve hayatının temeline “tinsellik” kavramını yerleştirmesini sağlayan.

Orduya yazılsa ve göreve çağrılsa bile Vietnam’a gönderilmeyeceğini bile bile bunu kabul etmeyerek şovenist çevrelerin ve lobbilerin tepkisini topladı. Üstüne üstlük “Onlara karşı hiçbir kötü hissim yok çünkü onlar bana hiçbir zaman ‘nigger’ demediler” diyecek kadar kendini inandığı yola feda edip; doğruluğunun bedeli olarak kendini toplum nezdinde mahkûm ettirip Olimpiyat madalyasını iade eden, bunun karşılığında boks yapması yasaklanan sporcu zihniyetinin tüm parametreleri yeni nesil sporculara örnek olmalıdır.

Bütün bunların yanında Ali, Zaire’de George Foreman’a karşı yaptığı “The Rumble in the Jungle” ve Filipinler’de Joe Frazier’a karşı yaptığı “The Thrilla in Manila” dövüşleri ile boksun klasikleri arasına giren ve tüm Dünya’ya bir eğlence sporu olarak yayılmasını sağlayan maçlarla, eksenini kaybetmeye başlayan boksa yeniden itibarını kazandırmıştır.

Yeni nesil sporcuların magazine ve konjonktüre kanmadan, hiç kimsenin adamı olmadan ama sportif eksenlerinden çıkıp tali yollarda sonucu aramadan kendilerini yetiştirmeleri gerekir. Sonuç olarak günümüz medya dünyasında sportif figürler toplumun her kesiminden gençlerin ve çocukların, takip ettikleri ve kendilerine ikon olarak örnek aldıkları rol modeller olarak karşımıza çıkıyor ve bunun sorumluluğunu her açıdan taşımaları gerekiyor.

Güzel adamlar bir bir gidiyor, yaptıkları hoş sada olarak gökkubede baki kalıyor ama anlayana!!!

Herkese sıhhat, akıl, huzur ve spor dolu bir hafta diliyorum.

Haftanın Sözü: 

Bu hayat gerçek değil… Dünya’yı fethettim ama bu beni tatmin etmedi. Tanrı bana bu hastalığı,bana ‘en büyük’ olmadığımı hatırlatmak için verdi, çünkü “en büyük” O!- Muhammed Ali

 



geri
Bu gönderiyi paylaş:

Kategoriye ait diğer yazılar