Final Four
Geçen hafta Fenerbahçe Ülker, Maccabi Tel Aviv’i süpürdü ve nihayet Madrid’deki Dörtlü Final’e kaldı. Takım zaten performansı ile hak ediyordu ama acaba camia ortadaki başarının farkında mı onu tartışmak lazım.
Pazar akşamı FB Ülker-Anadolu Efes maçında tribünleri görünce bir kez daha Türkiye’de insanların hangi başarıya ödül vereceklerini merak etmekten kendimi alamadım. Bir takım daha ne yapabilir ki?
Sadece havaalanında karşılamak ile takıma teşekkür edileceğini düşünen zihniyet ile başarıların kalıcı olması pek de mümkün değil, bunu kabul etmek lazım… Maccabi, Panathinaikos, Olympiakos gibi takımların taraftarlarını görünce başarıların tesadüfî olmadığını bir kez daha anlıyorsunuz… Adamların takımlarının peşinden yıllardır gitmesini gıpta ile izlerdik, şimdi anlamını da idrak edebiliyoruz.
Euroleague’in en başarılı koçu Obradoviç’in bile çocuklar gibi sevindiği bir zafer sonrası oynanan ilk ve üstelik bir o kadar da klâs bir maçta, seyircinin ilgi göstermemesini Obradoviç’e de anlatamazsınız. Adam da zaten anlamamış olacak ki, 25 milyon taraftar diyorlar ama büyük bir masal sanırım diye sözlerini bitiriyor. Her ne kadar kulübün kanalı bu lafları sansürlese de, ortada yaşanan bir gerçek var ve bunun üzerini kapatamıyorsunuz…
Ben FB Ülker’in Euroleague’i kazanmasını çok zor olarak görsem de, tek maçlı eliminasyon ortamında düzgün bir hakem triosu ile rüyalar gerçek olabilir. Ama bu turnuva nasıl biterse bitsin, unutulmaması gereken, aslolanın bu seviyelere her sene çıkabilmek, çıkamasak bile buraları zorlamak olduğunu kanıksamak lazım.
Akdenizli tavrımızı takınıp FB Ülker’in hayatında ilk defa katıldığı turnuvadan, gediklilerin arasından sıyrılıp şampiyon olmasını beklememiz, bizi daha büyük sükût-u hayale uğratabilir. Unutmamalıyız ki, Real Madrid son 2 yıldır finalden dönüyor, son 20 yıldır kupaya hasret; CSKA son 10 yıldır neredeyse en büyük favori geliyor, toplasan 2 kez kazanabildiler.
Yani bazı şeylere kolay ulaşılmıyor, bize düşen kendi kulüp tarihinde bir ilki başaran FB Ülker’i sonuna kadar alkışlayıp destek vermek olacaktır, büyük hayallere kapılmadan…
SÜPER LİG
Temposu bir o kadar düşük, oyunu bir o kadar “defansif” ve zevksiz, hakem ve teknik yönetim standardı bir o kadar düşük de olsa, bu yıl lig heyecan açısından süper oluyor…
Bırakın günü her dakika liderin değiştiği bir ligi ben yıllardır görmedim desem yeridir.
31.05 gecesi hangi takımın şampiyonluğunu konuşuruz bilemiyorum ama bu ligin sonu ya karakolda bitecek ya da hastanede… Mayıs ayı bittiğinde ortada şampiyonluk kutlayacak adam kalmayacak…
Belki de futbolu bu yüzden bu kadar çok seviyoruz, fena halde hayata benziyor; sana acı çektirse de sonunu merak ettiğin için izlemeden, sevmeden, üzülmeden duramıyorsun…
Boşuna dememişler “Futbol bir Aşk” diye…
Herkese itidal, akıl, sıhhat ve spor dolu bir hafta diliyorum…
HAFTANIN OLAYI
Liseler seviyesinde futbol ve basketbolda Dünya Şampiyonu olan takımlarımızı kutluyorum ama şunu da belirtmek lazım; bu çocukların akranlarını büyük yaş grubunda da yenmelerini nasıl sağlayacağımızı planlamamız gerekir. Bu ülke minikler, yıldızlar, gençler ve ümitler seviyesinde nice şampiyon takımlar ve jenerasyonlar gördü ama büyüklerde sonuç hep sıfır oldu. Bu takımların asıl amacı büyük yaş gruplarına oyuncu yetiştirmektir. Bu açıdan yaklaşıp değerlendirmek ve bu genç cevherleri de bu şekilde motive etmek gerekir. Yoksa ben oldum derler ve ilk güneşi gördüklerinde daldan düşerler…
geri
