Haddini Bilmek!
1987 yılı Ekim ayında 8-0 yenileceğimiz Wembley’deki İngiltere deplasmanına giderken teknik direktör Mustafa Denizli, “Galibiyet için gidiyoruz” dediğinde kimse ona inanmadı, zaten büyük ihtimalle o da söylerken bunun gerçekleşeceğini düşünmüyordu, ama söylemek zorunda hissetti.0
İmam-cemaat ilişkisi teknik direktörlerin makûs kaderidir aslında… Hele Türkiye gibi ilimin ikinci plana atıldığı ülkelerde ancak hoca motivasyonu ile maçlar kazanılır ya da kaybedilir. Mustafa Denizli, 1987 yılında o lafı söylerken, takımın kazanamayacağını biliyordu ama fark yemeye alışmış bir milleti ancak bu şekilde birşeylere inandırabileceğini planlıyordu kendine güldürme pahasına da olsa….
Şahsi fikrim 1987 yılında söylenmiş o sözün 1989-2008 yılları arasındaki başarıların kapısını açan anahtar olduğu yönündedir. Bir milletin yenile yenile yenmeyi öğrendiğinin en büyük kanıtıdır.
İşte belki de bu sebepten Türkiye’de haddini bilen ve gerçekleri söyleyen hocalardan ziyade motive(!) eden hocalar tercih edilir. Bir hoca, rakibe saygı duyduk, haddimizi bilerek oynadık dediğinde, yönetimler tarafından haklı bir kovulma nedeni sayılır.
Hâlbuki hocalar, elindeki insan kaynağına bakarak haddini bilir ya da bilmez ama bindiği dalı da kesmez… Bir hoca, fark yiyeceğini bile bile kazanmaya gidiyoruz diyorsa, bir ışık gördüğü için diyordur. Bunun yanında, günü görmeye alışmış, plansız progamsız yürümeyi kendilerine düstur edinmiş iş adamı yönetcilerimiz için öngörülerden ziyade kendilerini o koltukta tutacak, taraftarın önüne attırmayacak skorlar önemlidir. İşte bu sebepten, had bilemezsin, sen koskoca bilmem ne takımını nasıl pasif oynatırsın!!!
Manchester derbisini izlerken bu konuya kafam takıldı. Van Gaal’in bu sene harcattığı paranın onda birine Türkiye’de takım kurulsa, ve bu takımın saha içi dengesizliğini tüm dünya alem bilse, alınan skorlardan sonra Van Gaal’e teneke bağlayıp gönderirlerdi. Adamın ne teknik adamlığı kalırdı, ne aldığı notlar ne de adamlığı….Bizim ülkede her televizyona çıkan sanki daha önce Barcelona, Bayern Munich, Ajax, Manchester United, Hollanda gibi takımları çalıştırmış edası ile ahkam kestiği için, Van Gaal nefes almaya zamanı kalmadan ardına bile bakmayarak kaçardı. Fakat İngilizler, ne hikmetse sabrediyorlar ve sabretmeye de devam edecekler. Onlar eleştirmiyorlar mı? Evet, eleştiriyorlar ama onların eleştirileri adamı göndermek için değil, adama fikir verme yönünde oluyor. En temizi de bu değil mi aslında?
Yıllardır bunları yazıp duruyoruz, arpa boyu değişen yok…Acaba bu şekilde mi kabullenip sevmek en doğrusu bu ülkeyi ???
Ge Se !
Bizangs’ye yeni tekfur seçildi, benim okuduğum yıllarda okulun yöneticisi olan Duygun Hoca başa geçti. 210 günlüğüne geldi, yanında ağır toplar getirdi. Amacımız mali tablolar dedi ama 5 aydır oynamayan Sabri ilk icraat oldu. Sneijder yedek, Sabri ilk 11; hoca bunu taktikle açıkladı, bana da taktik (!) gibi geldi… Kokusu Ocak ayında çıkar, bilemedin Mayıs’ta… Malum GeSe’de hiçbir şey plansız, programsız, stratejisiz olmaz…
Passolig !
Haftasonu derbi izledim, stadın üçtebiri boştu, aynı saatlerde Moenchengladbach-Hoffenheim maçına baktım rahat 50 bin kişi vardı. Modern tarihte ilk defa 18 Ekim’de oynanan GS-FB maçına 24 saat kala maç biletleri henüz bitmemişti.
Passolig denilen ucubenin iflasıdır bu ve daha dramatik olan bunu karar mercilerinin kabul etmemesidir. Ama bu işin tek olumlu yanı, gerilimden ve komediden sıkılan futbol seyircisinin Passolig’i bahane edip tepkisini göstermesidir. Ama tabiki anlayana!!!
PS. Herkesin yerine oturduğu ve numaralı bilet aldığı bir stadyum yıllardır kurduğum bir hayaldi ama Passolig olsa olsa kabus olur.
Herkese sıhhat, akıl ve spor dolu bir hafta diliyorum…
Haftanın Sözü:
''Messiyi dünyanın en iyi oyuncusu yapmak istedim, ama o beni en iyi teknik direktör yaptı.'' - Pep Guardiola.
geri
