Heysel...

Heysel...


1917 yılında kanalın diğer tarafına Belçika'ya gitmek üzere Manş Denizi'ne açılan İngiliz birlikleri Almanlar'ın kuzey savunmasına öldürücü darbeyi vurmak için Belçika'nın Ieper (Ypres) şehrinde tarihin o güne kadar ki belki de en zayiatlı savaşını yapıyordu. Kimyasal silah olarak hardal gazının ilk kez kullanıldığı bu savaşta 900,000 civarında kişinin öldüğünü tarih kayıtları bildirmektedir. 
 
Bugün hala o bölge İngilizler'in akınına uğrar ve her akşam saat 08.00'de, içinde bütün İngiliz zayiatlarının isminin yazılı olduğu büyük kapının önünde anma töreni yapılır. Tesadüfen bir kez orada bulunmuş ve bu olaya tanıklık etmiş birisi olarak çok etkileyici bir vefa gösterisi olduğunu belirtmeliyim.
 
Bu olaydan 23 yıl sonra Belçika sınırına 20 dakika araba mesafesinde Fransa'nın Dunkerque şehrinin kumsalında 48 saat boyunca Naziler tarafından kapana kısılmış şekilde ölümü bekleyen 400,000 İngiliz askerinin hikayesi ise filmlere konu olacak şekilde trajiktir. Hitler'in İngilizler ile anlaşırım ve Rusya'ya saldırırım umudu ile beklediği bu 48 saat, kendi sonunu getirmiş ve karşı kıyıdan gelen balıkçı tekneleri, gezi yatları, askeri botlar yani İngiltere'ye ait yüzebilen aklınıza gelen her vasıta ile tahliye edilen askerler 60,000 kayba rağmen ülkelerine dönmüş ve Naziler'e karşı savaşa devam etmiştir. Bugün gittiğinizde Belçika'ya da karışmış o büyük kumsallar yaşanan trajedinin anıları ile doludur.
 
Ve son olarak 1985 yılının 29 Mayıs günü yani Dunkerque'den 45 sene sonra, İngilizler bu defa karşı kıyıya Brüksel'deki Liverpool-Juventus Avrupa Kupası Finali'ne giderken akıllarında yine savaşmak vardı. Bir sene önce 1984 finali Roma'da oynanmış, Liverpool-Roma maçı öncesi İtalyanlar'dan sağlam bir sopa yiyen İngilizler, Brüksel'i iple çeker olmuştu. İşin içine milliyetçilik damarı da girince sadece Liverpool değil diğer takım taraftarları da maça (savaşa) gelmek için Manş'ın öteki yakasına geçiyordu.
 
Stadın bir kale arkasını tamamen İtalyanlar'a, diğer kale arkasının 2/3'ünü İngilizler'e ayıran Belçikalılar, tarihi hatayı kalan 1/3'ünü tarafsızlara satarak yapıyordu çünkü o biletleri İtalyanlar almıştı.
 
Maç öncesi Heysel Stadı çevresinde yaşanacakların bir provası yapılmış ama Belçika polisi bunu içeriye taşınacağını düşünememişti. Öyle büyük ihmal vardı ki iki tarafı ayıran bariyerlere sadece 5 polis koymuşlar, bütün güçlerini maç öncesi ve sonrası stad dışında çıkması muhtemel olaylar için bekletiyorlardı.
 
Bir diğer sıkıntılı konu ise 50,000 kişi kapasiteli 1920 yapımı bu eski stada 10,000 sahte bilet satılıp tam 60,000 kişi alınmasına polisin göz yumması idi. Sonradan müfettişlerin hazırladığı raporda ortaya çıkıyordu ki, yine Belçika polisi dışarıda kalıp olay çıkarmalarından korkup herkesi içeri almayı tercih etmişti. Çünkü içeride maç seyrederler olay çıkarmazlar diye düşünme gafletinde bulunmuşlardı.
 
Saat 19.00 gibi başlayan sataşmalar , bir saat içinde taşlı ve yabancı maddeli kavgaya dönüşüyor, kaçmak isteyen İtalyanlar tribünün arkasındaki duvara tırmanmak isterken duvarın yıkılması sonucu altında kalarak ve tel örgülere sıkışıp izdiham sebebiyle ölüyordu. Bilanço 38 İtalyan ve 1 Belçikalı ölü idi.
 
Aslına bakarsanız nereden tutsanız elinizde kalacak bir ihmal ve skandal gecesiydi. Aslında yaşananlar yapıldığından beri bir tek çivi bile çakılmamış, duvarları iskambil kağıdı direncinde kalmış bir stadyuma itirazlara ve güvensiz raporlarına rağmen verilen bir final ve trajik sonuçlarıydı. Maçtan önce Liverpool tarafı, yaşanacakları tahmin edercesine, bu maçın Heysel'de oynanmasına itiraz etmiş ama UEFA reddetmişti.
 
Tadilata girecek Stad kapanmadan son bir final oynatalım da kapatalım demişlerdi ama bu karar Avrupa'nın başkentinde 39 insanın hayatının perdesini kapatıyordu.
 
Bu olaydan sonra Belçika emniyeti ve futbol federasyonundan bazı kişiler ceza aldılar ama asıl önemlisi raporların çıkmasını beklemeden Margaret Thatcher'ın suçu kabullenmesi oldu. Demir Leydi, takımlarını bundan böyle süresiz olarak Avrupa'ya göndermeyeceğini kamuoyuna bildirdi. Bunu üzerine İngiliz takımları 5, Liverpool ise 6 yıl ceza aldı. İşin ilginç yanı ise Avrupa Kupaları'na döndükleri ilk yıl Man.Utd ile 1991 yılında Kupa Galipleri Kupası'nı aldılar, bir sene önce de milli takımları ile Dünya Kupası'da dördüncü olma başarısını gösterdiler.
 
Heysel Faciası'ndan sonra daha büyüğü 1989'da Sheffield'da yine Liverpool taraftarlarının karıştığı ve 96 kişinin ölümü ile sonuçlanan Hillsborough Faciası ile yaşandı ve İngiltere daha radikal tedbirler ile evini temizleme kararı aldı. Kale arkalarına da koltuk zorunluluğu getirildi ( herşeye rağmen bu kurala en son uyan kale arkası Liverpool'un efsanevi tribünü KOP'tur, 1994'te koltuklanmıştır), tel örgüler kaldırıldı, güvenlik kameraları artırıldı, stadyum merdivenlerinden sonra alkol tüketimi yasaklandı ve seyirci profilini değiştirmek için bilet fiyatları yükseltildi.
 
Bugün İngiltere'de taraftarlar holigan dahi olsa fiske vurmayı aklından bile geçiremez çünkü cezası çok ağırdır. Uluslararası maçlarda hala geçmiş sabıkaları peşlerini bırakmaz ve olaysız turnuvaları yoktur ama yine de eskisi gibi değildir. Ceza sistemi otokontrolü had safhaya ulaştırmıştır.
 
Bu iyileşmede futboldan nemalanmayı asla düşünmeyen bir kadın yönetici olan Thatcher'ın rolü büyüktür. Futbolun sosyal yapıdaki rolünün önemini bilen ve bunu oy fırsatçılığına çeviren erkek siyasetçiler bunu yapabilir miydi? Hiç sanmıyorum..Zaten öyle olmadığını da ülkemizde görüyoruz. Alınan hatalı kararlar sonucunda stadlara kimse gitmiyor, biz olayların azalması ile övünüyoruz. 
 
Sanırım boş koltukların birbirleri ile kavga etmesini bekliyordu ve onlar sakin sakin tan yana oturunca pek mutlu oldular, ve olayların bittiğini sandılar. Şunu belirtmek isterim ki; ne zaman ki rakip taraftarlar üzerlerinde forma ile aynı tren, metro ya da otobüs ile maça gider, çıkışta aynı şekilde evine döner ya da aralarında polis barikatları, boş koltuklar ve etraflarına 'cibinlik' gerilmeden maç seyreder, işte o zaman olaylar bitmiş sayılır. Nokta.
 
Peki Heysel'deki maç ne oldu diyenler olabilir. Maç seyircisiz olarak oynandı ve Platini'nin penaltı golü ile Juventus kupayı kazandı. Pek çok insan için bu sonuç İlahi adaletin tecellisiydi ama Liverpool'lu futbolcular olaylara tepki koyup maça çıkmak istemeyecek kadar sorumlu davranmışlar ve UEFA'nın telkini ile çıkmışlardı. Yıllar sonra Liverpool sol beki Alan Hansen, o maçla ilgili beyninde hiçbir anı olmadığını, boşluk olduğunu çünkü şok ve üzüntüden nasıl sahaya çıktıklarını bile hatırlamadığını söyleyecekti.
 
Bu satırların yazarı ise 7 yaşında Liverpool taraftarı bir çocuk olarak ailesinden aldığı özel izinle siyah beyaz ekran başına geçmiş ama olaylar yüzünden maçın gecikmesi sebebi ile sükutu hayal ile maçı izleyemeden yatağın yolunu tutmuştu. Futbolun aynen hayata benzeyen bu acımasız yüzü ile o yaşta tanışmak zorunda kalmıştı.
 
Heysel ve onun gibi faciaların tekrarlanmaması dileğiyle...
 
Herkese sıhhat, akıl, huzur ve spor dolu bir hafta diliyorum.
 


geri
Bu gönderiyi paylaş:

Kategoriye ait diğer yazılar