I Ain’t No Saint
Ezeli rakibin yöneticisi tarafından kendisine uzatılan açık çeki “Bizi sevenleri üzmeyelim baba” diyerek reddeden güzel aklın ölümünün 20.yılı idi geçen hafta. Şimdi geriye dönüp baktığımızda geride kalan yılların bizden ve sevdamızdan çok şeyler götürdüğü aşikârdır. Metin Oktay’ı ve onun artık varolmayan mentalitesini rahmetle anarak sözlerime başlamak istiyorum.
Endüstriyelleşen futbol, maddi kaygılar, siyasetin spora el uzatması ve marjinalleşen toplum tabiri caizse sevdamızın altına saatli bombayı koydu ve bize de bunun ne zaman patlayacağını beklemek kaldı.
Heysel ve Hillsborough facialarına tek kanallı ekran başında tanıklık etmiş ve daha sonra bu olayların baş aktörü olan Liverpool’da bizzat bulunup, yaşanan trajedilerin, 20-25 yıl geçse bile hala bitmediğine, izlerin silinmediğine canlı şahit olmuş bir kişi olarak; sporu spordan çıkarmanın ne kadar tehlikeli olabileceğini vurgulamaktan asla vazgeçilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Haftasonu yaşanan olaylardan sonra medyada herkesin azılı sosyolog, psikolog ve siyaset bilimci kesildiği bir ortamda teşhisin iyi konması gerekmektedir. Bu aslında kısır bir döngüdür.
1-Siyasetçiler futbol üzerinden oy toplamaya yeltendikçe,
2-Taraftarlar makûs ezilmişlik tarihini futbol ile değiştirme hevesinde oldukça
3-Yöneticiler koltuklarını korumak, işlerini yoluna koymak için taraftara oynadıkça
Biz daha çok yarıda kalan maç seyrederiz.
İnsan, maçlardan sonra yaşananları görünce de ja vu demeden geçemiyor. Bazen, seçilen yönetimlere seçildiklerinde verilen mazbatada şunların yazdığını düşünüyorum:
Taraftar olay çıkardığında
1-Hemen birkaç çapulcuya mal et
2-Önümüz kesilemez de
3-Zaten mağduruz, daha nasıl ceza gelebilir de
4-Güçlenerek çıkacağız diyerek hamaset yap
5-Suçu emniyete, yasalara ve GSGM’ye at
6-“Provokatör” hakem ve TFF’nin takipçisi olacağım de
7-Takımın ne kadar kötü oynarsa oynasın onlarla gurur duy vs…
Bu konuşulanlar 19.05.2007’de sulu savaştan sonra Ali Sami Yen’de, 12.05.2012’de Süper Final gecesinden sonra Kadıköy’de, ırkçılık gecesinden sonra 06.05.2012’de Avni Aker’de ve son olarak da geçen hafta Olimpiyat’ta hep geçerli oldu.
Aslında neresinden tutsan elinde kalıyor, ne kadar yazsak boş. Etrafta konuştuğunu gördüğünüz hiç kimse aziz değil, konuş(a)mayanlar bu işteki en masum insanlar.
Tek bildiğim bir gün birisinin gelip mavi yerine kırmızı kabloyu keseceği ve sonra “Güm!”
Herkese spor(!) ve sıhhat dolu bir hafta dileğimle…
geri
