OYUN, SET, MAÇ!
Televizyonun hayatımıza girmeye başladığı 80’li yıllar bize büyük tenis turnuvalarını daha yakından takip etme fırsatı verirken aynı zamanda büyük rekabetlere canlı tanıklık etme şansını da tanımış oldu.
Borg-McEnroe, Connors-McEnroe, Becker-Edberg, Navratilova-Evert, Navratilova-Graff gibi rekabetler 80’li yılların Grand Slam tenisine yön veren rekabetler olarak hafızalarımızda yer etti. Bu dönemin tenisinde estetik fizik mücadeleden daha fazla ön plandaydı ve henüz endüstriyelleşmeye başlamamıştı bugünkü kadar… Tenisçiler yine ikonize ediliyordu, gündemdeydiler ama ana uğraşları tenisi en güzel ve zevk veren şekilde oynamaktı.
90’lı yıllarda atletizmin yavaş yavaş ön plana çıktığını gördük. Makine gibi işleyen Sampras, Seles, Davenport, İspanyol toprak kortçular teniste bir adım öne çıkarlarken Graff ve Agassi gibi yıldızlar retrospektif oyunu yaşatmaya çalışıyorlardı.
2000’li yıllarda ise artık moda, tv, medya ve spor ikonu olarak karşılaşacaktık tenisin büyük yıldızları ile… Sonuç almak, çizgi oyunu ile garantiye gitmek ve o turnuvadan bu turnuvaya özel uçaklarla uçarak para kazanmak ana tema oldu. Kadın tenisini Williams kardeşler, erkek tenisini ise Federer, Nadal domine etmeye başladı. Federer hem 80’li yılların estetiğini hem de 2000’li yılların tenisini yansıtırken, Nadal ise 90’lı yılların atletizmini 2000’li yıllara adapte ediyordu. Son yıllarda ortaya çıkan Djokovic, Wavrinka, Murray ve Doğu bloku bayan tenisçileri ise oyundan çok skor endeksli tenisi tercih eden performanslar olarak karşımıza çıktılar ve çıkmaya devam ediyorlar.
Kuşkusuz onlarda da Nadal, Federer ve Williams tutkusu var ama bir yerden sonra tıkanıyor, bunu izlerken çok rahat anlıyorsunuz.
Pazar günü bir tanesi 35 yaşında diğeri 30 yaşında iki adamın belki de kariyerlerinin birbirleri ile oynadıkları son Grand Slam finalindeki hallerini görünce onların tutkusu bir başka diyesi geliyor insanın. Tabi ki bir 2008 Wimbledon Finali performansı beklemek hayalcilik olurdu ama yine de gözlerin pasını sildiler.
Dün açıklanan ATP sıralamasında bu finalden sonra ancak 6. ve 9. Sıraya yükselen iki adamın maçını izlemek için dünya nefesini tutmuşken, ilk 3’te oynayanların oturup kendilerine sorması gereken sorular ortaya çıkmıştır diye düşünmeden edemiyor insan…
‘Neden biz bu reaksiyonu alamıyoruz bu kadar başarılı olmamıza rağmen?”
Eksik olan yeni nesillere de örnek gösterilebilecek cinsten tenisin ruhuna verilen katkı ve tutkudur… Yeni yıldızların bunu düşünerek tenislerinin eksenini ve rotasını değiştirmesi gerekir aksi halde makine olarak kalırlar ve ileride istatistiki bir veri olmaktan öte gidemezler.
Herkese sıhhat, mutluluk, huzur ve spor dolu bir hafta diliyorum.
geri
