SPORSEVER Mİ SKORSEVER Mİ?

Temmuz ayı başında yaptığım bir İsveç seyahatinde billboardlarda aynı ay içinde yapılacak Avrupa Bayanlar Futbol Şampiyonası’nın tanıtımları mevcut idi. Kendi kendime, adamlar da seyirci toplamak için ne yollara başvurmuşlar zira biz hem bunun erkek hem de Dünya Kupası versiyonunu yapıyoruz ama maç başına elde var ancak birkaç bin diye düşündüm. Gelin görün ki, 10 Temmuz günü yapılan açılış maçı İsveç-Danimarka arasında oynandı ve 18,000 kişilik stadyumda 16,000 kişi vardı. İşin daha da ilginci ve hatta bizim için dramatik olanı biletler satışa çıktıktan sonraki ilk 3 günde satılan toplam bilet 112,500 adetti. Eğer Türkiye’de yaşayan bir futbol takipçisiyseniz, bunun bizim için ızdırap dolu bir dram olması kaçınılmazdır.
 
Türkiye’de U20 Dünya Kupası için satılan toplam bilet 300,000 adet ve bunun 150,000 adeti Spor Bakanlığı tarafından alınıp sponsorlara ya da fikirdaşlara dağıtılanlar, kalanı da organizasyon komitesinin, bayanlara ve çocuklara bedava yapmasına rağmen, ancak satabildiği biletler; yani, anlaşılan hanımı, çocuğu kap gel promosyonu da bizim muhlis(!) futbolsever halkımızı gaza getirememiş.
Yıllardır üzerine kafa patlattığım Türkiye taraftar profili ve futbol sevgisi konusunu bir kez daha tartışmanın zamanı geliyor aslında. 2004 yılında İngiltere’de Liverpool’da öğrenci iken bir hafta Anfield Road’a bir hafta da Goodison Park’a gider Liverpool ve Everton maçlarını izlerdim. Etrafımda İkinci Cihan Harbi’nden kalmış (söz meclisten dışarı) ve maçlara beraber gelmiş 80lik teyzeleri görünce hep gıpta ettim. Zira bu insanlar bu takımları ilk günden beri hiçbir karşılık beklemeden destekliyor, birlikte sevinip birlikte üzülüyor ve takımlarının yalnız yürümesine asla izin vermiyorlardı. Bu insanlar futbolu ve onun verdiği heyecanı seviyorlardı aslında.
 
Kendi ülkeme döndüğümde ise insanların nasıl skora ve sadece tuttukları takımlara endeksli hayatlar yaşadıklarına tanık oldum. Öncelikle şu saptama ile işe başlamak lazım etrafınızda futbolu seviyorum diye gezen insanların büyük bir çoğunluğu takım (kulüp) sever ama futbol sevmez. Bu zihniyet aslında futbol ile olan tüm alakasını tuttuğu takımın maçını seyretmek ve bu maçta alınacak galibiyet ile tatmin olmak ve bir hafta boyunca evde, sokakta, okulda ve işyerinde çevresindekilere karşı üstünlük hissetmek üzerine kurmuştur. Bu adamları topla, bir hafta sonu da ikinci ya da üçüncü lig maçını izlemeyi teklif et, gider dizi seyrederler.
 
Kendi yaptıkları ve kişiliği ile etrafında kabul görmeyen ya da hayata karşı hiç kazanamayan insanlar tüm sosyal yaşantısını bu 11 adamın yaptıklarına endeksliyorlar ve bunun sonucunda futbolseverlikle ya da sporseverlikle pek alakası olmayan bir bağ oluşuyor. Bir yere bağlanma içgüdüsü bu insanlarda sosyal statü edinme güdüsü ile birleşiyor ve bu şiddeti de körüklüyor maalesef, zira insanları tahammülsüzlüğe itiyor. Ertesi gün herkesin seninle dalga geçeceği, nasıl yendik muhabbeti yapacağı ortama gireceğini düşünmek, mağlup olunan pazar gecelerini çok tahammülsüz kılıyor. 
Yapılması gereken aslında bu işin bir spor dalı olduğunu kabul etmek ile başlıyor. Sen aslında bir futbol maçına hafta sonunu ailenle geçirmek için zaman ayırıyorsun. Premier League, özelikle aileler tatillerinde eğlensinler diye her Boxing Day (26 Aralık) ve Yeni Yıl (01 Ocak) günlerine fikstür koyuyor, çünkü adamlar bu şekilde oyunu daha da seyredilebilir ve şiddetten uzak tutabileceklerini biliyorlar. İnsanlar da kendilerine verilen değeri hissedip karşılığını veriyorlar.
 
Biz de ise şehrine ilk defa Dünya Kupası gelmiş adamın umurunda değil, ama üç büyüklerin üçüncü yedek takımı gazozuna maç için gelse stadyum full dolar. Neden gitsin ki, Kolombiya El Salvador’u yense ertesi gün kime hava atacak, hâlbuki gidip izlese belki 3 sene sonra Porto’nun 50 milyon Euro’ya satacağı Kolombiya kaptanı Quintero’yu ben daha çocukken izlemiştim deyip caka satacak. 
İşin özü aslında sporu sevmekten ve sporun ruhunu yakalamaktan geçiyor. İsveç’te gerçek futbolseverler kadınlar turnuvasını bile full doldurabiliyor ya da İngiltere’de alt liglerde oynayan Notts County tüm stadı kombine satabiliyor. Çünkü bu insanlar için bu bir “entartainment” aracı, sosyalleşme mecrası; bizim de acilen bu oyunu daha fazla kirletmeden ve kişisel egolarımıza mağlup ettirmeden sadece spor olduğu için sevmemiz ve gereken değeri göstermemiz gerekiyor. 
 
Farkında değiliz belki ama o yere göğe sığdıramadığımız hobimiz ve aşkımız elimizden kayıyor ve sahayı başka zevklere bırakıyor. Sizi bilmem ama benim de buna tahammülüm yok.
Herkese spor dolu iyi bir hafta dileklerimle…


geri
Bu gönderiyi paylaş:

Kategoriye ait diğer yazılar