Toprak Ağası
1929 yılı, Büyük Buhran ile suyun ötesini ekonomik, sosyolojik, psikolojik ve siyasi yönden vururken eski kıtada ise tarih yazılmasına tanıklık ediyordu. Erkek tenisinde Dünya sıralamasının ilk 3 yerini Fransız Henri Cochet, Rene Lacoste ve Jean Borotra’nın paylaşması, tarihe geçiyor ve bir daha kolay kolay tekrarlanmayacak bu durumu Fransızlar “Üç Silahşörler” olarak tanımlıyordu. Üç silahşörler daha sonra Roland Garros’ta şampiyona verilen kupaya da adını verecekti.
Dünya tenisi daha sonraki yıllarda belirli bir evrim içine girdi ve fiziksel, teknik farklılıklar zemine göre değişen yıldızlar ortaya çıkardı. Açıkça söylemeke gerekirse 80 ve 90lı yıllar performans zenginliklerinin daha çok yaşandığı, ilk 10daki oyuncuların arasında dramatik farklılıkların olmadığı dönemlerdi. Fakat 2000li yıllardan itibaren, rekabet daha bir polarize hal aldı. Önce Nadal-Federer, daha sonra da Djokoviç-Nadal rekabetleri tenisin pazarlama açısından lokomotifi halini aldı. Dünya sıralamasında ilk iki sıradaki Nadal ve Djokoviç 12000 puan civarında iken, üçüncü sıradaki Wavrinka’nın 6000 puan civarında olması herşeyi anlatıyor olsa gerek.
Ortalama 4 saate yakın süren final maçları, sandalyeye oturularak yapılan kupa seremonileri resmen olmasa da alenen bu oyuncuları modern gladyatörler sınıfına soktu.
Tenisin kutuplaşması oyunun zevkini bitirdi, her turnuvayı sadece final maçı için izler hale geldik. Önceki yıllarda tenisi izlerken Becker, Lendl, Connors, McEnroe, Borg, Edberg, Chang, Courier, Bruguera, Agassi, Sampras ve daha nicelerini birbirlerine üstünlük kurarken izlerdik ve her turun bir önemi vardı. Şimdi ise sakatlık olmadığı sürece son dört oyuncu aşağı yukarı belli oluyor ve televizyonu son 3 gün açmak yeterli oluyor.
Belki hiçbir zaman 3 Silahşörler tekrarlanmayacak ama son 10 yılda 9 kez Roland Garros’u kazanarak Toprak Ağası olduğunu bir kez daha dünya âleme duyuran Nadal, bu gidişle kariyeri yettiği sürece toprakta tek silahşör, Djokoviç de sert zeminlerin silahşörü olarak kalacak.
2 hafta sonra Wimbledon başlıyor, bakalım Murray unvanını koruyacak mı? Ya da Fransa’nın rövanşı mı olacak yoksa burada hiç bahsetmediğimiz büyük ustad “ekselans” Federer, kariyerinin sonuna doğru altın vuruş mu yapacak? Bekleyelim görelim…
Herkese sıhhat, akıl ve spor dolu bir hafta diliyorum…
geri
